Eylül ayaklarıma postunu giydirirken
bambaşka bir yüzüm olurdu
doğum pastalarında
koparılan çiçekler sonbaharı doğururdu
bakire yağmurlar
değerdi sarışın ellerime
çıkılmış merdivenlerde kalırdı hüznüm
o son basamakta
ihtiyar gövdem solurdu
en yalnız dudaklarımı değdirdiğim
ayna önlerinde
yabancı bir ölüm takınırdı yüzüm
kırık aynalarda kuşlar dururdu.
Ey eylül leylekleri!
Ey soluduğum havaya karışan
yaralı kuş sesleri!
Postumda duran mermi izlerine düşen
kuşların kan lekeleriyle renklenirdi yüzüm
kalabalık sokaklarda şiddet
en kanunsuz yanağını gösterirken
kadının olmaması gereken
bir gezegen keşfedilmeliydi
yaşadığımız bozuk evrende
serbest bırakılırdı vahşet
televizyon önlerinde basardı küfrü mahalle.
“leylekler getirmiş olsa da
hamamböcekleri büyütmüştür bu adamları”
Kadın kanı karışmış
tırnaklarıyla öğürtürdü midelerimizi
kollarını sallaya sallaya
sallardı adalet terazilerini
“elimizden hiçbir şey gelmez”
der zaten mora bulaşmış dudaklarından
çaresiz bedenler.
Ey kadın ayaklarında duran utangaç dudaklarım!
Ey telefon direklerinde
kadın çığlığı duyan eylül leylekleri!
Getirmeyin ve deşmeyin
insan usumlarını
doğurtmasın sabah bu şiddet elleri
müjdesini istemesin
her halinden memnun sarhoş akrabaları
süslenmesin hastane bebek odaları
paslı jiletlerle kanatılsın sezaryen doğumlar
doğmasın,
doğmuş kadına doğru kalkacak bedenler
ve piç eller.
Eylül postunu geri aldı ayaklarımdan
üşüyorum
üşüyüşümde leylek müjdeleri
böcekler titriyor ellerimde.
(2019)