Gece gezgin bir horozun dudağında
İlk hecesi sabah olur…
Oğuz Atay durağı
Sonraki durağı hatırlayalım
Burada durmaktan iyidir
Söz uzarsa yol kısalır
Her cümle bir sözlüğün kalbinden çıkar ama
Başka hayatlar da var
Başlarken yarası kan sızdıran.
Vakti uzatmak için saat gibi kurulmak lazım
Burada durmaktan iyidir dediysem
Orda siz varsınız diye,
Yoksanız burada durmak iyidir
Belki sizde gelirsiniz…
Kızları adam etmek zor iş
Yakası kirlenmişse bunda şarapçının suçu yok
Avuç dolusu fahişe birikmiş kadehlerine
Sarsıldıkça avazı sıçramış yakasına.
Elleri titreyen adamlara sunulmamalı bu kadeh
Tutunduğu duvarda çatlamışsa…
Dilimden ve kalbimden geçsin adın
Bu yazgı siliklerle dolu kahin
Silindikçe yazılmış başka bir zamana
Seni tutmayanlar bizi de tutmaz yani…
Edip Cansever durağı
Akrepten sonra bitmiş bir koşuya bulaştığın gün
Öldün ve yarası sıcak bir mendile gömüldün.
Ellerinde en uzun dünya kelimesi
Sen biraz ruhi bey
Birazda ahmet abi güzelimsin
Adımı saklayan harflerde nokta
Yetişkin cümlelerden çektiğim ilk zehirsin.
Antik gülüşler döküldü havuzlara sesinden
Yeni çağdan antigon seferleri
Biraz da alkol bulaştı.
Sarrafa benzeyen parmaklardan
Uzun karmaşık hallerde renk kaynağı
Gül kelam bir parmağa çarpınca
Kağıt sesini kavrayarak zamana yayılır
Bir de öteki var,
Masalardan, odalardan, evlerden
Sokaklardan, şehirlerden
Ve bir ülkeden sıyrılan her biçimden
Yani senden.
Yani senden güzelim…
Bizim ev
''uzaktan bakılınca insana benzeyenler durağı''
Dört yandan namus soluyor mayıs efendileri
Hikaye söyleyen adamın hurufa çıkıyor adı.
Levhası yazılmamış daha kaçırılmış trenler yüzünden
Eteği gül dolu bizim arkadaşların
Daha yüzümüze gül atacaklar.
Şiire başlayabiliriz artık
Yeryüzünün yüzünden gamzeler çalıp
Öldürebiliriz bu ayyaş martıları.
İzimize yapışmış burunlarıyla bu bekçiler
Biz bir şey giymeyelim diye
Nasıl da burçlarımızı boyuyorlar.
Yazacak söz kalmamış gibi kör duruyorlar kalbimize..
Kırmızıdan gülleri yaratan rengin ustası
Elimiz gözümüzdür
Gül satandan gül alırız her vakit
Solmayan bir nefestir yaprağa dokunan elem dilimizden
Çaldırıp tekrar bulduğumuz aşkın sahibidir kalbimiz.
Ruhi Konak durağı
Önce su de ve nazlanarak bir rüyada çeyiz ol
Sülyen ateşe düşmüş kalbinin rengi
Güvercin taklidi yaparak sızıdan kurtulabilir
Mümkünse iyi olmak dileğimiz.
Sombahar ve iklime dönüşen bütün canlılardan hatırladığın tek fare.
Tanrıyla konuşur gibi murakka sıvazlayan ellerin
Yüzün ceylan derisinde ışıldayan bir yan senin
Ruhi bey olmadan bay şair
Baba olarak pahası biçilmez aylar topladın ya içine
Işıldayan yanında toplanmış baharlar
Telaşsız bir mesafe bırakarak şiire dönüşüyor.
Keskin kokulardan ve buhurlardan inleyerek sorgu zamanı
Esneyerek mezarlara çağrılan ruhi bey
Taş üstünde taş olduğun her vakit sen
Bu bahçede soluklanan yabancı olacaksın…
Vedat Eğilmez durağı
Bu durakta köpekler şiirden korkuyor
Karanlık hiçbir saat gelmiyor günün parçasına
Kirli kağıtlar ak kalemden nefesine kurşun dolduran ismin gibi sakin
Hangi melek senin kadar kambur durabilir ki.
Öyle yaşlı sıtma sarılık
Öyle aşık garip
Öyle kimsenin ağırlamadığı kentlerin erken misafiri
Ensende taşıdığın müsveddeler gibi sadıksın ervahına
Bir hırsızdan adem gösteren
Geldiğin yerlerde bıraktığın alevin sabır duası
Arasat’ta kucağında kim olsun istersin.
Sen yine taklidini yap göğü hançerleyen menekşelerin
Yoksa durulmayan sabrında nefesin çatlayarak
Bir solukta şair
Bir solukta katil
Bir solukta aslında dönüştüğün meleksin arka sırada
Sahi sen başka ne zaman insan olacaksın Vedat! …
Sezai Karakoç durağı
Her durak arası bir şehir
Her şehir arası bir şair nefesi
Kapılar kilitsiz evler balkonsuz yapılmalı
Çağlar arası bir geçit bulunmalı Mısır’dan kalma
Ve inanmalı şimdi doğunun doğru bir vatan olduğuna.
Beni bu durakta kim durduracak
Üstümde kırılgan nefesli kız çocukları
Gözleri güneş yanığından da güzel
Masum bakışlar yığarak uğulduyor dudaklarında
Şarkı söyleyen kediler odalardan çekilmiş
Büyülenmiş kent sokakları
Hangi kadına bulaşsa anne oluyor.
Etekleri savrulmayan bir kadın tanıyorum
Saçları tertemiz parmaklara armağan
Bin bir ölümle tanışmış çocukları
Dağınık duruyor dünya üzerinde…
Anlamı parmak uçlarından
Her zor zamana damlayan bir huzur var iyi ki.
Kırk kapıda kırk bin kilitle bekleyen sır
Damarlarında kurşun kaynayan ihtiyar
Durduğun yerde dünya ne kadar da küçük…
Cahit Zarifoğlu durağı
Kimse anlamasın.
Senin durağın puslu
Gözlere evler çekilmiş
yollara mil.
Kuruntu ekilmiş bu pazar bahçesine
Rahat durmadan ve susarak
Gelişler ve gidişler icat edip eskiye
Bölünmüş hayatlar bütün halde bitiyor.
Sahi hangi aşka parıltılar sunabilir bir seyyah.
İki hayat arası kaç şiir eder
Bilmeden de yaşanır bu durakta.
Bir kalpten bir kalbe ışınlanan
Mevsimler kurutulmuş olsa da
Gülden yapılmış olacak nasılsa.
Can gezgin,beden durağan
Sorgusuz ama kendinden sahih bir kahraman
Kimsenin anlamadığı son gerçek zaman
Senin nefesin, kalemin ve şiirin…