bir çeteci dağını kaybedince tüfeğini değil, bir kadın
gül yüzlü oğlunu kaybedince erini değil, bir adam
anlamını kaybedince bu dünyada yerini değil, bir yalnızlık
ne çok yalnızlık, ne çok hayat, ne çok korkaklık var masamızda
çok üzgünüm
“günaydınım, nar çiçeğim, sevdiğim” diye başlayan şarkılarla
şarkılardan şarkılara doğru yollar var, gizli geçitler, dehlizler
benim de üzerime doğuyor ah şu güneş, güneş doğuyor
sayıklamaya dönüşüyor, kırk derece ateşte, doktor geliyor
doktorlar! işte sizinle aramızdaki fark diyerek gülümsüyorum
çok üzgünüm
kutsal kitaplara geçmemiş adıyla buraya ait olmayan bir kız
bir kız kitaplara geçmemiş kutsal adıyla ait olmayan buraya
olmayan ait buraya bir kız kitaplara adıyla geçmemiş kutsal
bir kız adıyla geçmemiş olmayan kutsal kitaplara buraya ait
çok üzgünüm
şimdi tam da
bir tüfek
bir çeteci
bir yalnızlık
eve giderken bakkala uğramayı unutmam, sen yeter ki benim bitmeyen
kesik kesik deniyorum, çok üzgünüm, her şey parçalı, her şey ham
vitrinlere bakıyorum, metanetimi korumaya çalışıyorum, hayal kuruyorum
bir delikanlıyı celladına teslim ederken, bir liseli çocuğu yani, on yedi yaşında
bir şeyi bitirirken, başlatırken başka bir şeyi, eski bir şeyi, unuttuğum
çok üzgünüm
üzgün
üzgünüm
çok üzgünüm
kollarıma girsene, benim sersem sepelek kollarıma girsene benim