Menu
SIRTLAN
Öykü • SIRTLAN

SIRTLAN

“Kırlara saçtık cinleri. Onlara güzel günlerbahşettik; ama ellerinin tersiyle ittiler!” diye haykırdı yabancı. Çocuk dönüp baktı.
“Ne yani inanmıyor musun?”
Çocuk, başını sağa sola salladı. Sessizdi. Adam çalılıktan bir dal kırdı. “Buna iyi bak, bu o cinin kırılan sırtı. Ben cinleri hep sırtından vururum zaten.” Öyle yapardı. Sırtından vururdu hep. Zira meşhur lakabıydı “sırtlan”.
Adam, “Neden böyle sessizsin? Gül biraz!” dedi çocuğa. Çocuk zorla dudaklarını geri çekti. Gerginleşen yüzünde dudaklarının perdesi aralanmıştı. Dişleri el sallıyordu nihayet dışarı. “Ha şöyle.” dedi adam. “Gül biraz ki beni ciddiye aldığını anlayayım.” Çocuk hiç umursamamıştı aslında. Aklından “Ne diyor bu deli!” diye geçiriyordu. Ama adam onu şaşırtacak bir cümle daha kurdu tereddütsüz:
“Tüm dinleri silmeli yeryüzünden.” Çocuk bu kez daha da şaşkındı. Sadece bakıyordu. İfadesiz, sessiz. Adam, öfkelendi birden:
“Eeehhh!... Sizi kimler yetiştiriyor böyle? Ne biçim bir duruş bu? Bu ne ifadesizlik böyle?” Adamın sesi yükselince, çocuk gayri ihtiyari gözlerini kırpıştırdı. Korkmuştu, bu açıktı. Adam öfkeyle, elinde asası, büyük pelerinin etekleri hışırdaya hışırdaya yürümeye başladı. Çocuk arkada kaldı, bakıyordu ve sessizdi hâlâ. Adam ise bağıra bağıra:
“Tüm cinleri kırlara sürün! Onlara dünyanın gerçek yüzünü gösterin!” diye bağırmaya devam ediyordu.
Çocuk “Külfet!” diye bağırdı arkasından. Adam birden durdu ve döndü. Çocuk: “Külfet…” dedi, “…senin gibilerin hazinesidir besbelli; ama çarpık düşlerinden sen sorumlusun! Adam, bu büyük sözlerinin çocuğun beyninde ne işi olduğunu merak etti ve sordu:
“Sen… Sen nasıl oluyor da böyle…”
Çocuk, adamın cümlesini bitirmesine fırsat vermeden bir dal kırdı ve ona uzattı.
“İşte, bu da senin sırtın!”