“Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın daha doğrusu bir ülkenin, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını Türk insanından ayıran bütün duvarları yıkmak isterdim. muhteşem bir maziyi, daha muhteşem bir istikbale bağlayacak köprü olmak isterdim, kelimeden, sevgiden bir köprü. Sanat düşüncenin, düşünce mukaddeslerin emrinde olmalı” diyen Cemil Meriç’i, Türk insanını Türk insanından ayıran bir duvarın inşasında kullanmak isteyenler var. Sağ ve solun bu sahiplenme savaşı, şüphesiz üstada duyulan saygıdan ileri gelmekte, ancak aynı zamanda üstadın hakkı ile anlaşılamadığını da gözler önüne sermekte. “Sosyal sınıflara ayrılmamış bir ülkede sağcı solcu ne demek” diyerek kendini bir sınıfın içine hapsetmek isteyenlere tepkisini haykıran üstadın farkının tam da bu olduğunu, işte bu sebepten bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük entelektüellerinden biri olduğunu anlayamamaktır...
Cemil Meriç’in ne düşündüğü, bize göre doğru mu yanlış mı düşündüğü noktasından yola çıkarsak menzile varamayız. Üstadın düşünce deryasında, eleştiriden her kesim nasibini almıştır. Sol ya da sağ üstadın keskin bir nişancı edasıyla hedeflediklerini görmezden gelir, “nasıl olsa bizden” sahiplenmesiyle kendi ayıplarını görmezden gelmeye devam ederse, üstadı sahiplenebilmek şöyle dursun, okumaya başlayamamış demektir. Olaya biraz sosyolojik yaklaşırsak; belki de ait olduğu dünya görüşünü hazır bir elbiseyi giyer gibi giyen, üzerine uysun uymasın ben bunu aldım bir kere sürekli giymem lazım, öyle daraltma, genişletme gibi şeylere de hiç gerek yok, kim uğraşacak şimdi diyen yurdum insanına “o elbise sana çok yakışmış ama biraz daraltsan daha güzel olur” diyene “aa ne güzel elbisenin bana çok yakıştığını söyledi, giymeye devam edeyim o zaman” diyerek yapıcı eleştiriyi görmezden gelmesi gibi...
Neden Cemil Meriç? Neden her geçen gün insanlar daha bir kadirşinas oluyorlar ona karşı? Bu ülkeden nice aydınlar gelip geçti, hiçbirinin yıldızı gün geçtikçe daha çok parlamadı, dillerinin anlaşılmazlığı bahane oldu çoğu kez. O ise dilinin bugünkü gençliği zorlamasına karşın her geçen gün sayısı artan bir okur kitlesi oluşturmaya devam ediyor. Farkı, kendine hiç bir hazır elbiseyi (izmler) tam olarak uygun görmedi, ama hepsini tanımaya çalıştı. Herkesin kendi malumlarının ilanını yaptığı bir dönemde, o bunlarla yetinmedi. Çok okudu, çok düşündü, kafasında sosyal mevzular kişisel mevzulardan fazla yer işgal etti ve en mühim olanını yaptı, toplumu ileriye götürecek öneriler getirdi. Bunu yaparken de tek bir yerden, sığ bakmadı topluma, dünyaya. Dünyayı, en çokta batıyı tanımadan kendi dünya görüşümüze sahip olamayacağımızı söyledi ve batıyı tanıttı bize.
Solun eline tutuşturulan reçeteyi kekelediğini, sağın ise kovuğuna çekildiğini mustarip, mazlum olduğunu iddia etmiştir. “Tek ortak duygu düşmanlık. Diyalog yok. Tanzimat’tan beri hazır elbiseye meraklıyız, hazır elbiseye, hazır medeniyete… tefekkür kılıçla fethedilmez, bir parça kendi kafamızla düşünmek ne kadar güç.”
İzmler idrakimize giydirilen deli gömlekleridir. (sosyalizm, nihilizm, popülizm, liberalizm vs.)
İslâmiyete bir dünya görüşü ve sarılınması gereken bir görüş olarak yaklaşıp Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü yanının İslamiyet olduğunun altını çizerken, bir yandan da insanın Müslüman olmadığı sürece komünist olmasının doğal olduğunu söylemiştir. Ayrıca, marksizm sayesinde gerçek batılaşmaya adım atabildiğimizi söylemiştir. Ondan önce, batıdan icazet almadan batıyı eleştiremediğimizi, bu sayede batıyı anlamamızın daha kolaylaştığını belirtir.
İnsan düşünce için değil, düşünce insan içindir.
Düşünce tarihimizin faciası, birbirini anlamak, birbirini tamamlamak için yaratılmış aydınların bütün güçlerini birbirini yıkmaya harcamaları olmuştur.
Bir fikir işçisi, her hücresi düşünceyle örülü bir üstad, karanlığın içinden ona inat gözleri kamaştıran bir ışık, ülkenin her bir ücra köşesinden diğerine uzanan zeytin dalı, çözümsüzlüğün içinde çözümü bulan bir entelektüel, buket buket bahar çiçekleri sunan bir sevgi adamı...
Mağaradaki bizler ve gerçek sandığımız gölgeler...
Cemil Meriç bizi gölgelerden kurtarıp, gerçeklerle tanıştırmak istiyor..
Onu çok bekletecek miyiz?