Kantarcı ve oğlu dokuz numaradaki kadını yerdeki yatağında sırtüstü yatık ve gögüs kafesi açılmış olarak buldu.
Kantarcı ve oğlu sekiz numarayı, kadının yan dairesini kimseye vermemişlerdi.
Kantarcı ve oğlu yedi numarayı, kadının dairesinin altındaki daireyi de kimseye vermemişlerdi.
Kantarcı sekiz numarayı, oğlu yedi numarayı, kadının çığlıkları için kimseye vermemişlerdi.
İkisi de haklı çıktı, ama bunu birbirlerine söylemediler -çığlıklar yüzünden.
Kantarcı yedi numaranın altındaki altı numarada oğlu altı numaranın altındaki beş numarada oturuyordu.
Kantarcı ve oğlu, dört nuramayı apatmanın resepsiyonu yapmıştı.
Kantarcı ve oğlunun apartmanında bir - iki - üç numaralı daireler yoktu.
Kadın dokuz numarayı kendisi, diğer daireleri çığlıkları için tutmuştu, bu aylar önceydi ve kadın artık çığlıkları için ödemiyordu.
Kadını bulduklarında kadının elleri kaburgalarına yapışmıştı.
Kadın kafesini yarmıştı.
Yanmış ciğerinin ortasında, kelebek şeklinde sedef beyazlığında bir parça parıldıyordu, küllerin arasında.
Kantarcı parçayı eline alarak, bu, dedi, süveyda.
Oğlu, kalpte olur, dedi, süveyda.
Kantarcı ciğerinden yanar insan, dedi.
Oğlu yanmamış, değil, bu can, dedi.
İşte yanmadığı için süveyda, dedi kantarcı.
Kantarcı ve oğlu birden hatırladılar, kadının ilk geldiği günü.
Kadın merdivenleri çıkarken duydukları yanık et kokusunu.
Kantarcı ve oğlu kadını bırakıp dairelerine döndüler.
Kantarcı bu kantar artık tartmaz, dedi ve yattı.
Oğlu, bu oğul artık kalkmaz, dedi ve yattı.
Kantarcığolu apartmanı yanık bulundu.
Köpekler yanıkta üç sedef gibi parça buldu.
Kediler köpeklerden parçaları aldılar ve boyunlarına muska diye taktılar.
(*)Mavi Neşe Gölcük, Kar Beyrut Kar, AgoraKitaplığı, İstanbul 2006, s: 149-150