Kadın gazetenin “Ev-Kadın-Moda” sayfasını okuyordu. Başını kaldırarak:
-Bak, dedi, ne yazıyor.
-Neymiş? dedi adam.
-Diyor ki: “Erkeklerin sigara tablası dururken sigaranın külünü yere silkmeleri, kadınların sinirlendikleri şeylerin başında gelir.”
Kadın durdu. Adam ne diyecek diye baktı.
-Eee? dedi adam. Ne olmuş yani? Niye okudun bunu bana?
-Hiç.. Yani anla ki sigara tablası dururken sigaranın külü halıya silkilmez!
-İyi ya getir o hâlde tablayı.
-A a, şuna bak ayol; yan gelmiş koltuğa. Kalk kendin al!
Adam “seninle uğraşacak değilim a” dedi. Kalktı radyonun üstündeki sigara tablasını aldı. Yanındaki sehpaya koydu.
-Oldu mu şimdi?
Kadın, gazeteyi dizlerinin üzerine bıraktı. Yün örgüsünü almak için eğilerek adama baktı.
-Ha şöyle, dedi, imana gel!
Bir zaman konuşmadılar. Adam elinde ufak bir çakı, tırnaklarını kesiyordu. Kadının elinde yün örgüsünün şişleri, ilmikleri sayıyor. Radyoda gürültülü bir güney Amerika müziği. Sigara tablanın üzerinde. Kül sigaranın ucunda. Hafifçe eğilmiş (l) harfi gibi durup duruyor. Tavana doğru inceden ince bir duman.
Kadın sordu:
-Biliyor musun Fransa’da bir kahvede ne yazıyormuş?
-Nerede?
-Fransa’da bir kahvede.
-Kahvenin neresinde?
-Öf, anlayışın amma kıt! Duvarında, kahvenin duvarında! Diyormuş ki..
Adam kadının sözünü kesti:
-“Palto ve şapkalarınızı vestiyere koyunuz. Aksi takdirde kayıplardan müessesemiz mes’ul değildir” böyle mi yazıyormuş?
Kadın şişleri bıraktı elinden azıcık sinirlenmiş gibiydi.
-Müsaade buyur da sözümü bitireyim. Kahvenin duvarlarında şöyle bir şey yazılıymış: “Sigaralarını kahve fincanlarının içinde söndürmek isteyen sayın müşterilerimizin, kahvelerini sigara tablalarında getirtmelerini rica ederiz”
Adamın başı önüne eğik. Dudaklarında sigarası. Mırıldandı:
-Bana ne bundan?
-Bundan sonra senin kahvelerini sigara tablası içinde getireceğim.
-Niye?
-Patla e mi! Niyeymiş!. Sen de kahve fincanında söndürürsün sigaranı da ondan.
Kadının boynu yana bükülmüş. Adamın da. Adam, kadının ta gözlerinin içine baktı. Kadın bir tuhaf oldu. Güldü.
-Yahu dedi adam, bırak şu soğuk Amerikan şakalarını.
Kadın, yün örgüsünü önüne aldı. Adam, sigarasını tablaya bıraktı. Kristal bir sigara tablasıydı bu. Üzerinde at nalı gibi ufak şekiller vardı. Uzun kadife perdeler örtülüydüler. Örtülü olmasına örtülüydüler ama, ortadaki pencereden gene de akşam güneşi sızıyordu içeri. İşte adam buna kızıyordu. Güneş ışıklarında milyonlarca tozcuklar. Sigara dumanları, güneş ışıklarının oldukları yerde daha belirgin gözüküyordu. Duvarda guguklu bir saat altıyı vurdu. Adam tabladan aldı sigarasını. Bir nefes çekip söndürdü. Kadın yün işini yere bırakarak gene gazetenin “Ev-Moda-Kadın” sayfasını okumağa başladı. Adam, elindeki çakıyla tarağının dişleri arasına kaçmış kirleri de çıkartıyordu. Kadın konuştu:
-Sen, dedi, evlenme yıldönümünde karına hediye almayı unutur musun?
Adam sustu.
-Konuşsana.
-Bilmem.
Kadın başını iki yana salladı:
-Peki, dedi, eve sık sık geç vakitlerde geldiğin olur mu?
-Bilmiyor musun?
Kadın kendi kendine “Biliyorum; dedi, eve saat birlerde, ikilerde geldiğini, bazen hiç gelmediğini, biliyorum.” Devam etti:
-Karını başkalarının yanında güç duruma düşürür müsün?
Adam, kadına baktı. Elindeki çakıyla tarağı sigara tablasının yanına bıraktı. Kalktı yerinden:
-Deli misin ne? İllallah yahu. Ne sorup duruyorsun? Dört yıllık karım değil misin?
Kadın kızardı:
-Şey, dedi, burada bir şey yazıyor: “Kocanız sizi ihmal ediyor mu?” diye. On tane soru. Ordan okudum da..
-Anladık, ne lüzum var buna?
Kadın gazeteyi yere attı. Eğildi, yün örgüsünü aldı. Adam, bir-iki dolaştı. Perdeleri adamakıllı örttü. Bir sigara yakıp oturdu yerine.
Duvardaki guguklu saat tik-tak işliyordu. Adam, oturduğu koltukta ileri geri sallanmağa başladı. Tam bu sırada sokak kapısının zili çaldı. Kadın:
-Açayım mı? dedi.
-Hayır, dedi adam, açma.
Zil gene çaldı.
-Radyonun sesini duydular. Ayıp olur, dedi kadın.
Adam:
-Olsun, dedi.
-Kim acaba? dedi kadın.
-Kimse kim!
-Yani açmayayım öyle mi?
-Açma!
Zil bir daha çaldı. Uzaktan konuşmalar işittiler. Sonra zil çalmadı. Kadın:
-Gittiler, dedi.
Adam sigara içiyordu. Dumanları seyrediyordu. Kadın elinde yün örgüsü, arada bir adama bakıyor. Adam sigarasını söndürdü. Kalktı. Ceketinin cebinden sigara paketini aldı. Kadına uzattı:
-İçsene bir tane. Ama; külünü halıya dökme. Bak tablayı yanına koyuyorum.
Kadın sigarayı aldı. Parmakları titriyor gibiydiler. Adam bir kibrit yaktı. Kadın öksürdü.
-Bizimkilere, dedi adam, dört tane sigara tablası alırız. Düğün hediyesi.
Kadının gözleri parladı. Adam bir-iki dolaştı. Yatak odasının kapısını açtı. Kadın, yüzünü çevirip adama bakıyordu:
-Gelsene, dedi adam.
Kadın, sigarasını tablada söndürdü. Yün örgüsünü masanın üzerine bıraktı. Radyoyu kapayıp yürüdü.
ERDOĞAN TOKMAKÇIOĞLU, YENİ HİKAYELER 1955, VARLIK YAY., İSTANBUL 1954, SS: 88-91