Menu
İSİMSİZ
Öykü • İSİMSİZ

İSİMSİZ


Yürümelisin kuzum, yürümezsen nasıl olacak bu sâbî?

Annem, bittim hay annem!

Bitmezsin kuzum, aaa ilk olsa neyse, yedi yediii! Emine şimdi gelir, hastaneden çıkamamıştır, oğlanı gönderdim ya, alır gelir, kurtarır seni. Topla şu cesaretini, vallahi kızacam… Hiç bana çekmemiş bu kızlar… Babaları yok mu o korkak babaları…

Annee! Suss! Allah peygamber aşkına suss! Bu doğmaz, ölür, beni de öldürür, ne me gerekti dörtten sonra…

Tamam kuzum tamam öyle deme, Allah’ın gücüne gider, yürüyelim hadi..


Sokak arasında kaç saattir topu oradan oraya vura vura şaşkına çeviren mahalledeki çocukların oyunu kesildi. Aziz Amca, motosikletle geçecek. Geçti. Bu geçiş, çocuklar için hiç de iyi değil; akşam ezanının ön koşulu gibi. Aziz Amca geçer, ezan başlar, doyulmayan tat, bitmeyen oyun zevki; kaşları çatık babaların kendini göstermesine gerek kalmadan sonlanır. Eli yüzü kararmış, her yeri tozlanmış çocuklar boynu bükük dağılmaya başlar. Yolun ortasına kaleler için konan taşlar ya çekilir ya çekilmez.

   Merdivenin önünde suçlu gibi bir kova su bekleyen dört erkek çocuk… Boy sırası yok… İçerdeki telaşı anlayan sadece büyükleri… Onun da heyecanı bitmiş. Şahit olduğu bilmem kaçıncı aynı telaş. 

Kız… kız bu sefer! Ne bakışırsınız öyle? Kız kardeş geldi aranıza.

Müjdeyi verirken içerdekinin ağlaması yeni duyuluyordu. Nasıl da gördün ve hemen merdivenin önünde bekleyen dört erkek çocuğa ulaştırdın haberi? Anasının cesaretsiz kızlarının en küçüğü. Korka korka üç tane de o doğurdu. En küçük, en şımarık, en lafbaz, en sevimli… 

Ayaklarını yıkamadan giremezler ki… Kız… Birbirlerine baktılar ve yine aynı tepkisizlik…

Teyze, su getirecek misin?

Amaaaaann, unuttum, durun, durun teyzesinin gülleri, hemen…

Dede, babaanne, baba, küçük hala, dört erkek çocuk, simsiyah demir beşiğe bağlanmış kız, lohusa anne… Hanım tarafı, görevini yapmış ve salimen gerçekleşen doğum sevinci sırasını beklemek üzere çoktan evlerine gitmiş…

Çocuğu isimsiz durdurmayın, ezanını okuyun. Haydi bakalım, Allah rahatlık versin gelin kızım.

Karı koca, yedinci doğumun ardından beşinci sağ çocuklarına kavuşmuşlar. Yanı başlarında boy boy dört çocuk yatıyor, hepsinin ağzı bir karış açık. Gün boyu oynamanın verdiği baygınlık hissiyle, mışıl mışıl…

İsim koyacağız ya, babam da tembihledi.

İsmini düşünecek mecalim mi var, aman dursun!

Kızımın adı, annemin adı olsun mu diyebilecekti, dört oğlu olmuş babasının adını anamamıştı bile… Hafif  iniltili bir offf dedi, kocası lohusalığına verdi…

Aziz Amca, geçti motosikletle…

Dede, anneanne, baba, küçük teyze, dört çocuk ve beşikteki…

İsmini ne münasip gördün damat?

Bilemedik ki, alışmışız oğlana. 

Bu ara sıcağı çok da sıcak karşılamadı kayınpeder. Yüzündeki bütün kaslar, az önce nasılsa yine öyleydi. İstemeye istemeye mırıldandı.

Dünür koyar artık.

Beşikteki gözünü açıyor, kedi yavrusunu çevreleyen dört köpek yavrusu meraka çoktan yenik düşmüş gözlerle ona bakıyor. Dört yaz yanığı yüz, sekiz de simsiyah göz... Beşikteki altın sarısı, gözler mavi mavi…

Aziz amca geçiyor, ezan başlıyor.

Baba, anne, dört yaramaz, sarı bir kız…

Oğlum, sofrayı toparlayın hadi. Sonra da yatağa geçin, emri geliyor… Sarı ağlıyor, meme yetişiyor anneden, ellerinin üzeri bulaşık köpüğü… Sarı susuyor.

Aziz Amca geçiyor, mahallenin ağabeyi askerden dönüyor, bizimkilerden birine hafiften vuruyor, ileride anası sevinçle dizlerine vura vura bağırınca iki bavulla koşmaya başlıyor.

Baba, anne, boy boy dört erkek, ağlamayı pek de beceremeyen sarı kız…

Beşiği devirmeden salla, ben hemen geliyorum oğlum, sen de yat, güneş çarpmış, yüzünü yıka.

Aziz Amca geçiyor, çocuklar patlayan topa üzülüyor, para toplanması kararlaştırılıyor.

Baba, anne, erkekler ve minicik kedi yavrusu…

Herkes uyuyor.

Aziz Amca geçti çoktan, namazdan dönen iki ihtiyar, sokaktan geçerken kale taşlarını bastonlarıyla kenara itiyorlar, biraz da sinir ekliyorlar.

Aziz Amca geçmedi bugün. Pazar, balkonda pijamalarıyla oturur, çocuklarına direktifler verir, dinlenir, motosikleti mutlaka yıkanır.

Aziz Amca geçti, skorunda bir türlü anlaşılamayan oyun bitti. Evin küçük oğlu ağabeylerine güvenerek komşunun büyüğüne el hareketi yaptı, skoru lehine çevirdi.

Aziz Amca geçti. Evin bu kez iki odasında ışıklar yakıldı. Dede, babaanne, amcalar, halalar, yeğenler, baba, anne, dört erkek, bir kız… Sarı kız, dedesinin kucağında, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okudu… Üç kez ismini fısıldadı… Anne, istifini bozmadan gözyaşlarını kansız yanaklarına bırakıverdi, gözleri pırıl pırıldı….


Cüneyt

1978 yılında Konya’da doğdu. “Hacı Pîrî Efendi’nin İntihâb-ı Şerh-i Mesnevî”si üzerine yaptığı çalışmayla yüksek lisansını, “Cemal Şakar’ın Öykücülüğü Üzerine Bir İnceleme” adlı teziyle doktorasını tamamladı. 2000 yılından bu yana edebiyat öğretmeni olarak görevini sürdürmektedir.