“Seni dün hiç sevmedim, bugün de... Ben seni yarınlarıma sakladım...”
Hüzün mevsimi yağmura, kara benzemiyor ki, yüreğe yağıyor... Kalıyorsun buz gibi bedenin içerisinde, mutluluk oyunu oynuyorsun... Hiç kimseler bilmiyor!
-Yapma diyorsun, önce kendine kızıyorsun; kırdıkça kalbini bütünlüğünden uzaklaşıyorsun... Dayanacak gücün kalmıyor/ yoruluyorsun/ çünkü hiç mi hiç sevmiyorsun...
Sonbaharın soysuz günlerinde yalnızlığıma dayanıyorum. Yollarımda yalana kanarcasına nefes alıyorum. Artık ikiyüzlü hayata da alışıyorum! Bazen sımsıkı bile sarılıyorum. Yenilgiler, yanılgılardan çalınırmış sevgilim, korkma! Bu sevdayı ezdirmem yalana-dolana... Nefes almam-gerekirse-kara toprağa yaslanırım...
“Gözlerim senin rengindeydi! Sözlerim ve hatta düşlerim de...”
Düşten öte bir veryansındı... Tutuklu bedenimdeki küçük isyanların bir sebebiydi, belki de kalbim senin dokunabildiğin kadardı... Anlamadın ki hiç!
-Gözlerim diyorum, sen diyorum; hatta sözlerim de, düşlerim de... Bir tek sana sarılıyor hepsi, seninle hayata tutunuyorlar. Çünkü kendilerini anlamlı kılan cümlelerin öznesine bir tek seni yakıştırıyorlar... Anlasana, onlar da sadece seni seviyorlar.
“Seni dün hiç sevmedim, bugün de... Ben seni mutlu günlerime sakladım...”
Her şey senin içindi/ öyle ya da böyle ne fark ederdi ki, bir yürek vardı ve içi her geçen gün “sen” dolmaktaydı... Her şey senin içindi!
-Ey sevgili dinle!
-Neredesin?
Ay ışığına bakarken buluyorum bu gözleri... Oysa benim tek isteğim gözlerinde hapsolmaktı! Senin olmaktan başka bir şey düşünemezken, yakamozun ihtişamını nasıl benimserim...
Gökyüzündeki hangi aydınlık, senin kadar cennet yoluma ışık olabilirdi/ -ki sence bu sonum olmaz mıydı?
Sisli bir yoldayım sevgili! Sen yoksun ya ne ay ışığına ne de düşen yaprakların çığlıklarına kalıyorum. Bir “sen” oluyorum bir de ölüm gibi sonsuzluk...
(Sen olan her şeydeyim... Senin olmayı reddeden her ruhu bedeninden ayırabilecek kadar da sen’le doluyum...)
Belki zaman kasım sonu... Ellerim soğuk, yüreğimde/ ve belkilerde bir akşamüstü ben soğudum aşkından...
Geri dönülmez sevdanın içinde bir avuç mutluluk için kendimi yakmışım/ her şeyimi de... Bak, bir yaprak daha maziye düştü; sen gibi, hani o sana benzeyen gölgen gibi...
“İstersen sevgilim son kez tut ellerimden; göreceksin nasıl soğumuşum, en çok/ belki de senden... Ve sen olan her şeyden...”
Hüzün mevsimi hiçbir şeye benzemiyor sevgili! Bu kahrolası aşk bana göre değil artık; anla sevgilim ki bu anlattıklarım aşktan mıdır? Yoksa her şeyden öte midir?
Unutma ki aşk, ömrün özetidir... Her ne kadar ben daha doğmamış olsam da...
(yürek burkulmalarında ki tozlu yazılar-14 )