Menu
FİİL ÇEKİMLİ DUBAİ ÇİKOLATASI
Öykü • FİİL ÇEKİMLİ DUBAİ ÇİKOLATASI

FİİL ÇEKİMLİ DUBAİ ÇİKOLATASI

I.


Koşup gittim. 

Ölmüştü.

Kan, kan her yer kan. Gelin yengem içindeki her şeyi kusmuş. Böğründen acı su geliyor hâlâ. Abim askerde. Köylük yer. Boylu boslu dayım yerde. Duvardaki tüfek yerde. Halı yerde. Kan ve kusmuk yerde. Elimde telefon. Basıyorum tuşa. Pazar pazarından satıcıların sesleri yankılanıyor. Islık dolu gel gel bağırtıları, kadın ablaların bağırış çığırışları. Bebelerin ciyaklamaları. Ahırda inekler mölüyor. Gelin yengem yemleyemedi tabii. Yerde dayımın gırtlak hırıltıları. Duvara yaslı gelin yengemin hıçkırıkları. Açık gerdanı, ak pak sol memesi. Halıda kan rengi iki plastik düğme. Dayının sağ ayasında bir tane daha. Çiçekli penyenin yırtık yeni. Annemin içeri dalması. Ağabey ağabey çığlıkları. Adı batasıca gelin yengem annemin bir tanecik ağabeyini nasıl? Anne dur, dayım ölmemiş daha derken ben. Hır hır dayım. Kan püskürterek son kez hırıldıyor. Öldü anne, haklısın. Devam edebilirsin ağıtına. Annem bağırırken bir yandan kapı pencereyi sıkı sıkı kapıyor. Gelin yengemin evinin viran tahta kapısını kapatamıyor bir tek; bir de bütün kızmalarına rağmen benim telefonumu. Azgın bir rüzgâr çıkıyor aniden. Tahta kapı bir öne bir arkaya, bir öne bir arkaya, bir öne bir arkaya…. Ayşe Bacı’nın bir tanecik ağabeyi öldürüldü deyip duruyor. Katil gelin diye esiyor rüzgâr. Benden başka kimseciklerin duymadığını sanıyor, ama benim reels ile kimler kimler duyuyor. Annem babamı, bacılarını, yeğenlerini, demirci olan amcamı toplayacak başına. Ölü dayımla gelin yengemin de başına tabii. Hemencik. Koş Memet diyor. Koş. Okullar daha iki gün evvel tatile girdi. Bak kazadan yeni döndüm kasabaya, bırak takılayım diyemiyorum. Offf! Topluyorum herkesi. Şip şak. Toplarken herkesi şip şak, yayınımı kesip reels izlemeye başlıyorum. Uf. Adamın biri kuş öldürmüş, millet toplanmış başına, hiçbirini umursamadan kuşu tekmeleyip duruyor. Başka biri de Youtubera röportaj veriyor; Dubai çikolatası şöyleymiş böyleymiş. Arkadaşıyla kutu açılış videosu çekeceklermiş. Peh! Aptal, sen ne anlarsın Dubai çikolatasından. Gelin yengem hâlâ duvara yaslı. Yüzünde annemin tükürüğü. Sol memesi artık görünmüyor. Ben son olarak dedemi ünleyip dönene kadar bakıyorum kırık tahta kapı, olmuş demir. Yaşa be amca! Gelin yengem güvenle… Jandarma geliyor geç de olsa. Herkes odadan dağılıyor. Şip şak. Ölü dayım yerde. Gelin yengem duvarda. Halı kan ve kusmuk. Sonra… Dört aylık gebe gelin yengem demir kapıyı kendi rızasıyla açtığı için on sene hapis cezası… Kapı tahtaydı. Kapı kırıktı diyemiyorum. Reelste de çekmemişim ki gıcırdayan kapıyı. Gelsin gelin yengeme sen davet ettin cezası… şuh baktın cezası … yan baktın cezası… düz bastın cezası…


II.


Koşup gittin. 

Ölmüştü. 

Sana meydan okuyan bir karaltıydı, o. Derdin ne, bilmiyordun önceleri. Av tüfeğini uzun uzun temizlediğin bir gün anladın. Bir kadın istemiştin sen. Hayatında gerçek bir kadın. Ne yapabilirdin ki? Haklıydın. Başlarda alıcı, gönül çelici, güneşli bir karaltıydı o. Ama sonra sıkılmıştın. Elinden bir şey gelmezdi. Sen buydun. Öldürmek istememiştin. Seni kimse suçlayamazdı. İlk zamanlar onun isteklerini yapmaya daima hazırdın. Gerçek bir kadın olsaydı derken sen, karaltı ben buyum, deyip durdu. Gün geçtikçe daha da inatçı oldu. Kedilerle sohbet etmeler, şen kahkahalar atmalar, parmak uçlarını otlara değdirmeler. Burnuna leblebi sokuşunu, bisikleti ellerini bırakarak sürmeye çalışırken ısırgan otlarının içine düşüşünü anlatıp durdu. Anlatırken de çocuklaştı. Kızdın, çocukça şımarıklıklarına… Yapma dedin yaptı, dur dedin durmadı, çocukluk bu yaptıkların dedin çocuksulaştı. Bana hiçbir seçenek bırakmıyorsun dedin ben buyum, biliyordun dedi. Çocuksuluk yani o kahrolası karaltı onu ele geçirdi. Onun kadınlığını gölgeleyen bu lanet karaltıyı onun iyiliği için öldürmeliydin. Koşup gittin. Av tüfeğin patladı. Çocukluğu gözlerinin önünde lime lime oldu. Dubai çikolatası diye tutturmuştu. Kredi kartını ver illa gidip alacağım… Can çekişmesi az önce sona erdi, çocukluğunun. Rengi Dubai çikolatası gibi yemyeşildi. Zemin yeşermişti. Paramparça bir yeşil. Ayalarını ve dudaklarını yemyeşil çocukluğuna sürerken sordun: O nerede, peki? Kadınlığın?


III.


Koşup gitti. 

Ölmüştü.

Yine de emin olamadı. Çok acelesi vardı. Zaten şu köşedeki pastanenin sattığı Dubai çikolatası yüzünden trafik berbattı. Hayvan da bunca araba arasından bula bula onunkini! Olacak iş değildi. Tüneyecek başka delik mi kalmamıştı! Arabasının sol ön lastiğine birkaç tekme savurdu. Tükürüğünü yerde yatan kuşa doğru fırlattı. Sokakta hayvan mı olur lan! Bu çağda! Köy mü burası? Tıksınlar şunları kafese. İsteyen kafeste sevsin. Neymiş çok güzellermiş. Talih kuşuymuş bunlar. Mavisarıyeşileflatunbeyazturkuaz tüyleriyle İstanbul’un yeni sembolü onlarmış. Yüz yılda bir küllerinden doğarlarmış-mış da mış-mış. Yetişebilir miydi ki? Telefonu arabadaydı. Saate bakar gibi sol kolunu çevirdi, bileği boştu. Eti kemik geçiyor diye sırıttı. Sırıtması hızla kayboldu. Bir tekme daha salladı, bu kez boşluğa atılan bir tekme. Hâlâ dikiliyordu. Kirletmemeye özen göstererek beyaz sneakerlarının ucuyla şöyle bir dürttü kuşu. Dürtünce asfalta kırmızı kırmızı kan boşaldı. Aktı, aktı, hayvansa hiç kıpırdamadı. Omuz silkti. Gebermiş. Acelesi vardı. Kuşlar her köşe başına konan yemler yüzünden obez olmuşlar, uçamıyorlardı. Hem uçsalar İstanbul’da işleri ne, geri dönerler masal diyarına. Açılışa geç kalacaktı. Oysa bu pastane zincirinin sahibi en kallavi müşterilerindendi. Kurdele kesim ekibine onu da dahil ederek onurlandırmıştı. Şurada sıra bekleyen aptallardan değildi o. Dubai çikolatasını ülkeye ilk getirenlerden biriydi. Pastaneye yakın İspark’ta yer bulmayı umdu. Yürüyebilirdi oradan, yok koşmalıydı. Koşarsa yetişebilirdi. Bunlar bir de karınları tıka basa doydukça ha bire aşna fişneyle çoğalıp durdu. Yine sırıttı. Ezdiği erkek miydi ki? Öldürdüğü erkekliğe bakarken sigara yaktı. Ciğerlerine derin derin çekti. Bir mumu söndürür gibi üfledi. Şu kuş beyinli ona vakit kaybettirmişti. Fakat bir türlü leşin yanından ayrılıp arabaya binemiyordu. Leşe bakmak kanını köpürtmüştü. İçi gıcıklanmıştı. Cennet kuşudur türlü derde devadır inanışıyla yasak olmasına rağmen kuşu gizlice evine sokup kesenleri duymuştu. Söylentiye göre tadı hiçbir tada benzemiyormuş. Mayhoş ile tatlı; tuzlu ile acı bir aradaymış. Eti de tıpkı tüyleri gibi mavisarıyeşileflatunbeyazturkuaz renkteymiş. Şu an önünde yatan ölü kuş canlanmış ve Egemen,  güçlü sağlıklı özgür birey, elinde keskin bir bıçak, kuşun boynunu kesiyor. Önce boynunu koparıyor, sonra mavisarıyeşileflatunbeyazturkuaz renkli tüylerini yoluyor. Önce kuşu öldürüyor, sonra tüylerini sonra etini kemiğini… Önce o zarif boynu kırt bir kırt daha… sonra paramparça ediyor kuşu. Bir kuşu kesiyor, bir parçalıyor, bir kuşu kesiyor, bir parçalıyor. Hayvanın bedeninin soğuyuşunu ayalarında hissediyor. Sol ayağıyla biraz daha itince sneakerının burnu hafif kızarıyor. Mavisarıyeşileflatunbeyazturkuaz tüyleri avuçluyor.


IV.


Koşup gittik. 

Ölmüştü. 

Yeniliyorduk. Olacak iş değil. Oysa Perez, bize bir teselliydi. Takım küllerinden yeniden doğsun diye büyük paralarla transfer edilmişti. Fakat Perez, bizim için tüm gücüyle savaşmıyordu. Çok öfkelenmişti. Zapt olmuyordu. Evet hepimiz öfkeliydik, Perez daha yüksek bir performans göstermeliydi. Ama ona göre daha daha daha bir sürü daha. Küfürlerini ederken etrafa tükürükler saçıyordu. Tribünde her bir koltukta ondan oturuyordu sanki. Öyle güçlü hissediyordu. Kanı köpürmüştü. Beni de bizi de kamçılıyordu. Kanlarımız köpük köpük. İçi gıcıklanmıştı. İçimiz gıcık gıcık. Takıma sahip çıkarken bol bol kaaaf sin kafff! Önce tükürük sonra sin kaf. Önce ıslıklar, yuhalamalar sonra kaaaf sin kafff. Bir zıpla, bir sin, bir zıpla, bir kaf. Kalplerde sarı gönüllerde kırmızı, kramponunu sin kaf Augusto Perez! Bu arenada takımın gücü favori futbolcunun performansı kılığında sahneye konur! Koş ulan! diye bağırdı. Manyak manyak konuşuyordu. Videosunu çekelim dedik. Oğlum ne oluyor sana? Bu enerji patlaması da ne? Derbide değiliz. Yürüye yürüye alırız bu maçı. Bu nasıl bir çılgınlık? Dubai çikolatasından mı oldu lan? Ha-ha-ha. Neler yapabildiğini göstermeye çalışan futbolcular gibi çatlayacaksın oğlum. Saldır, ileri! Ha-ha-ha. Yüzün patlıcan gibi oldu lan! Nabzın bin beş yüz ey oğlum! Geyiğimiz devam ederken gözümüzün önünde birdenbire tık, yığıldı kaldı adam. Biz baskıdan dolayı Perez kalpten gidecek derken koca adam önümüzde tık diye gitti! Arkasından hastaneye koştuk. Ölmüş. Lan Perez şimdi at gibi çatlayacak derken, sen çatladın lan… Perez’in gelmiş geçmiş tüm kramponlarına söverken gitmek mi olur lan! 


V.


Koşup gittiniz.

Ölmüştü.

Yanındaki çığlık atanlara rağmen sakin kalarak 1-1-2’yi arayın diye bağırdın. Susun ve 1-1-2’yi arayın. Seni anlayamasalar da seslerini kısmışlardı. Fakat bebek ağlamayı sürdürüyordu; inadına yapar gibi diğeri de başlamıştı. Ses bulaşması dedin. Bebekleri boş verip 1-1-2’yi aradın hızla. Sonra yine aynı hızla kadına doğru eğildin. İlk 5 dakika çok önemliydi. Ya çok geç kaldıysan? Hayata döndürsen de ya felçli kalırsa? Beyne uzun süre oksijen gitmediği için yatağa bağımlı kalırsa? Bu sefil hayata felçli bir kadın fazlaydı. Mütemadiyen konuşan beynindeki o sesleri dinlerken kadına baş çene pozisyonu verip on saniye bak dinle hisset yaptın. Kulağın kadının ağzında elin göğüs kafesindeydi. Nefes yoktu. Üçüncü derece bilinç kaybı diye tekrarladın. Kalp masajına başladın. Hemen. Çabuk çabuk. Dakikada 100 bası. 1 ve 2 ve 3 ve 4 ve 5 ve 6 ve 7 ve 8 ve 9 ve 10 11 … sonra burnu kapadın ve ağız dolusu nefes verdin ağza. Bir daha ve bir daha. Defalarca tekrarladın bu döngüyü. Gücün tükenmişti. Basılar cılızlaşmış, çocuk ağlamaları yükselmişti. Olmuyordu. Şu an yerde kaskatı yatan dördüncü çocuğuna gebe bu Suriyeli kadın sana o kelimeyi hatırlattı. An-ne. Hayal meyal hatırladığın annen. Sen kaç yaşındaydın ki? Odanın köşesine sinip korkulu gözlerle bir yerde yatan annesine bir sana bakan 4-5 yaşlarındaki şu kız çocuğu kadar mı? “Ölüm” gitmenin son ve acıklı bir karşılığıydı. Ölümün karşısında hep aynı şeyi umuyordun: anneni unutmak. Yedinci çocuğunu doğurmamak için içtiği kocakarı ilaçlarından zehirlenen anneni. Acaba bu kadın niçin bu hâldeydi? Başlangıçta kelimeyle aranı açarsan onu da unutacağını düşündün. “Anne” kelimesinin büyüsüne kapılmayı her seferinde reddettin. İlendin kelimeye. Onunla aranı bozdun. Ezdin. Yara bere içinde bıraktın. Ona yeni anlamlar uydurdun. Kocaman bir şehrin adı, dedin mesela. Birikmiş kötülükler, dedin. Yeni üretilmiş bir Dubai çikolatası markası yaptın en sonunda. Kelimeyi popüler kültüre bulayıp onuruyla oynadın. Sen bu kelimeyle uğraştıkça içinde, gözlerinde, ayalarında, ağzının kenarında, bıyıklarının ucunda bu sözcük takılı kaldı. Döndün durdun gene ona. Anneye. Annene. Katil kimdi yine bilemedin. Sonradan öğrendin. Hayata döndüremediğin o kadının hikâyesi, otopside bir bir dökülmüş avuç içlerinden. Beslenme yetersizliğinden dolayı tansiyonu düşer, içi tükenir, başı döner olmuş. Karnında bebek büyüdükçe kanı, canı iyice çekilmiş. Düşüvermiş o gün. Oracıkta ölüvermiş. Sen geç kalmışsın. Hikâyesiyle birlikte birkaç tane ninni de dökülmüş sedyeye. Katil kimdi yine bilemedin.


VI.


Koşup gitmediler. 

Ölmüştü. (çığlık) 

Ay araba bir hüma kuşuna çarpmış yaa. Hayvanın çığlığı iğrençti. Aman neyse. Korkunç bir kuyruk vardı. İnanamazsın kanka! Video çektim sana. Gösteririm. Tam 1 saat 25 dakka bekledim. Hem kültürlü hem popüler olduğumdan dolayı benle bi youtuber röportaj yaptı. (kahkaha) Baktım hemen, 40k takipçisi var, fena değil dimi? Reels de atcakmış. İzleriz. Takipledim hemen. Eksik kalamam bebişim. (kahkaha) Efendim? Dur, asansöre mi bindin sesin kesik kesik geliyor. Hı, evet. Aldım aldım. Ama mekandayım hâlâ. Gelmişken bi badem sütlü ice latte içeyim dedim. Stanleyi yanıma almamışım yaa yoksa arabada içip zaman kazancaktım. Artık bi yarım saat bekleyeceksin beni aşkım. Yok yok açmam kutuyu tamam. Birlikte kutu açılış videosu çekeriz ya. Yeni charm alalım mı bu arada? Bin beş yüzüncü charmlarımız, eveeet. Kredi kartını patlatmaca. (kahkaha) Tamam tamam çok terledim ya. Güneş çıkınca hava bi ısındı. Uggları giydim mal gibi. (ufflama) Ay, attığım reelsleri izledin mi yaa? Millet manyak oldu iyice. Bu kez kadın, adamı öldürmüş o iyi de. Hani, insan o kanları falan bi blurlar yaaa. Mal dümdüz yayınlamış öyle. Yengesiymiş bir de. Kal geldi görünce kanki. Hâlâ bi kalığım. Ha evet, maç sırasında kalp krizi geçiren adamı da gördüm yaa. Oha, Dubai çikolatası mı yemiş? Ay yemesek mi ya, şurda kapı önünde bekleyen Suriyeli çocuklara mı versem? (kahkaha)


Merve

Antalya’da doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi Matematik Bölümü’nde eğitim aldı. Halen matematik öğretmeni olarak görevini sürdürüyor. Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Yeni Türk Dili Edebiyatı alanında yüksek lisans yaptı. Çeşitli dergilerde öyküleri ve inceleme yazılarıyla yer aldı. Taşıyacak Bizi Rüzgar isimli bir öykü kitabı bulunuyor. Post Öykü’de editör. Ayrıca çocuklar için kaleme aldığı üç fantastik romanı var.

Daha fazla görüntüle