BENGİSU
Bu gün nasılım?
bilsem...
kimi zaman yağmurlu, kimi zaman parçalı bulutlu…
çoğu zamansa
içimde kabaran tedirginlik ve huzursuzluğu yakarış ipiyle tevekküle bağlama gayretinden yorgun
dalgalar çok yüksek geliyor bazen hayatta
sıkı tutunmak lazım
özlediklerimiz, izlediklerimiz, hayallerimiz, kendimiz bir süredir görünmüyoruz pusun sisin ardında
elini siper edip uzaklara bakıyor ruhum
o yeşil adayı arıyor,selamet sahilini
Bulutlar kurşuni, kasvetli, göğümde gözyaşı dolu
her yer su
bir o yok gömüldüğüm satırlarda, bengisu...
bir de gökler bırakırsa üzerime suyunu
boğulurum korkusu…
sarıyor ruhumu
ya da yağmur sonrası çıkan gökkuşağının altında renk cümbüşünü keşfetme telaşı
her şeyden soyup düşüncelerimi berraklaşma arzusu
aşka doğru yol bulma tutkusu
tezer özlü’nün bunalımları, pavesenin ruh sıkıntısı sindi üzerime okuduğum kitaptan
Âb-ı hayatı bulup içememiş gönüllerin ıstırabı ne büyükmüş meğer
Bir yokluğa, yok oluşa gideceğini düşünen hassas dimağlar
kaldıramıyorlarmış hayatın yükünü
Sürekli kayboluyorken elimizdeki sermaye
“Hayat sende durmam diyor, her nefeste son geliyor” derken şarkılar,
“Sahtelik insanın tahammül mülkünü yıkıyor”muş.
Kırık dökük yaşanan bu yalanın sonunda kendini yok ediş fikrine düşmemek neredeyse imkânsız bir hâle geliyormuş
vazgeçiş fikrine özenerek sürdürmekse hayatı, deniz suyu içmek kadar yakıcı
Yaşama fiilini, acı çeken başka bir ruhla, bedenini değiş tokuş ederek gerçekleştirdiğini sanmak ne acı
Her birleşmeden daha da bölünerek çıkmak ne sarsıcı
Çocukluk acılarını bir ömür üzerinde taşımak ne ağır bir yük
Onlardan kurtulmak için hep şefkatle, sevgiyle yaklaşıp insanlara, kullanıldığını fark ederek daha derin kuyulara düşmek, acı veren aklı yitirme arzusuyla dolduruyor insanı
Yetmiyor hiçbir şey, sevmek, sevilmek, doğru düzleme çekilmeyince
acıdan başka bir getirisi olmuyor yaşananların.
Karanlık kat be kat artıyor dakikalar çullandıkça üstüne insanın
bu siyah perdeyi yırtacak ışığı, karanlık sanmak da ayrı bir talihsizlik
bir ömür göğün muhteşem mavisini güzelce tasvir edip satırlarda, onu görememek yüreğinde, dayanılır bir acı değil
bu yakıcılığı kelimelerde gezinirken bile hissetmek tarif edilmez bir bedbinlik getiriyor ruha.
“Durun kalabalıklar,bu cadde çıkmaz sokak” diye haykırmak geliyor içinden insanın
O çeşmenin adresini vermek arzusu sarıyor benliği,
Gelmemek için enaniyet kalelerine sığınacaklarını bile bile çağırma duygusu...
Ama ümidi diri tutmak da âb-ı hayatın sunduğu bir hakikat değil mi,
Öyleyse kalbin rikkat perdelerini aralama şansına erecekler varsa diye kalabalıklarda
Niyaz etmek lazım sağlam bir inançla.
ve bir de bengisunun önünde bekleşen talihliler var bu hayatta
onlar da çeşit çeşit, o sudan içenler , içtiğini zannedenler ,
içmenin ve sarhoşluğunun sadece sözünü edenler
çeşmenin başına getirilme lütfuna erenler için
başkaca bir sınama sunulmuş
Ölümsüzlük suyu “ben”in üstüne basıp kendini zemin edene sırrını bırakacakmış
Bir de ruhun acılarını iyileştiren bengisuyu bir dikişte değil ,yudum yudum içerek, gönülde sindirmek lazımmış
Varılan her basamakta Sevgiliye duyulan aşk,şevk ve iştiyak artmalıymış
huzuruna varıp vecdle,
yönelmeli bir tek O’na, en kalbi teşekkürle
oyun ve eğlenceden ibaret bir yanılsamaysa hayatımız
bengisuysa hep aradığımız
şairin;
“Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome’nin Belkis’in
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin” dediği gibi itiraf etmeli
“Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır” diye eklemeli
Sonrada güzel bir dua yükselmeli dilinden insanın : “Sevgili, O’na giden bu yolda doğru zaman, mekân ve her daim dostluk yapacak kâmillerle karşılaştırsın hepimizi ”
Ve artırsın yüreklerdeki şevkimizi.
Arttırsın ki, bu zorlu yolculukta cehdimiz hiç bitmesin
Ab-ı hayat çeşmesinin başına getirilişimizin şükrü eda edilsin
Ama insanız, unutma ve hatayla malul serüvenimiz
Küçük oyunlar oynar bazen zihnimiz, büyük kaybedişlere sebep olacak oyunlardır bunlar
Bazen de bir dilemma sarar ruhumuzu bulutlu havalarda
lakin tövbe ipi hep o çeşmenin başında, bengisuda
umutsuz olmaz bu yolda
iyi ki bizi duyan BİR’i var
İyi ki bize O’nu tanıtan bir sevgili var
İyi ki, O’nsuz (sav) yıldızlara bakamayacağımız bir gökyüzü sundu yüreğimize
Gönlümüz itminana erdi, bengisuyla tazelik geldi nefesimize
Karanlıklara mahkum olmadı ruhumuz ışığıyla
Işığın tüm kalpleri aydınlatması duasıyla…
GÖZLER AŞKI İNKÂR ETMEZ Kİ !
"Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu ağlardım"
Atilla İlhan
İşte o gün,
Gözlerinin gözlerime değdiği gün tanıştım "ah"larla
Gözyaşları geldiler ardından, zaman, mekân farkı olmadan.
Süzülür oldular yanaklarımdan, bana sormadan.
Sıcak bir yaz günü
Lakin rüzgâr da varlığını hissettiriyor.
Tatlı tatlı salınarak sokakları geziyor,
Galiba birilerini arıyor, meftunlarını belki.
Belki de bir nebze olsun ferahlatmak için beni.
Pencerem açık, gözlerim de.
Yine uykuyla yakalamaç oynadığım bir gecenin sonu.
Perde kımıldıyor önce rüzgarın nefesiyle
içim bir hoş oluyor,
Ardından sabah serinliği doluyor içeriye.
Esintiler dikilince karşıma cesurca
Yüreğimdeki ateş daha da alevleniyor
Yanıyorum; rüzgâr okşadıkça usulca
Ruhum baştan çıkıyor önce
Biran evvel yataktan çıkıp rüzgarın kollarına bırakmak istiyorum kendimi.
Saatime bakıyorum; yine geç kalmışım.
Gecenin güne bir örtü olarak yaratıldığını, dinlenme amacıyla insana
sunulduğunu
Gönlüme kabul ettirip gözlerime söz geçirirsem, uykuyla da aramdaki ihtilafları
giderip
akdi imzalarsam böyle bir sorunum kalmayacak ama ...
"Bu akşam söz, erkenden görüşeceğiz" diyerek yastığıma hızla kalkıyorum.
"İnanmıyorum sana ama hadi git, açık olsun yolun, yeşersin umudun" derken
bana
Pikeyi çekiyorum üzerine "Susss..." der gibi yastığıma
Kahvaltı yapacak vaktim yok, her zamanki gibi.
Olsa da fark etmez ya,
Yol üstünden sıcak bir simit alırım belki ya da bir poğaça.
Aceleyle giyiniyorum.
Ev arkadaşım aynanın karşısında yine bir şeyler çiziyor yüzüne
Anlam katıyormuş kişiliğine,
Anlayamıyorum.
Herkeste bir maske
Gülüşler, sevgiler, sözler, her şey sahte.
Aynayla da ilişiğimi keseli çok oldu zaten.
Nedenini bilmesem de bakmak gelmiyor içimden
Tanımadığım bir sureti, tanımlayamadığım bir hüznü gördükçe ürküyorum
belki de.
Güneş eşyadaki tüm teferruatı sunarken bize, ışıl ışıl
Benim gözlerim de böyle ışıl ışıl parlardı bir zamanlar, neşe saçardı çevreye
0 ışıltıyı kim çaldı?
İki dünya da affa layık mıydı?
Yine aynı yol, aynı insanlar
Yürüyorum hızlı hızlı
Çok düşünüyorum yine bu aralar,
Sebebini bilmiyorum, ya da...
"Ben bende değilim." derler ya, işte öyle bir hal.
Anlatamıyorum, anlayamıyorum.
Sonra, boş ver diyorum, tasa etme,
Nasılsa seni senden iyi bilen ve ihtiyaçlarımı zamanı gelince veren bir Rahmet-i
Sonsuz'un kulusun.
Hem 0'nun istihkakından önce, daha baştan lütfeden, Kerem sahibi olduğunu,
sahibin olduğunu biliyorsun.
Arabalar aralıksız kornalarına basıyorlar
Yolun ortasındayım, adamlar bağırarak bir şeyler söylüyorlar ama duyamıyorum ki,
düşüncelerimden sıyrılarak.
Sonra ne önemi var, boş ver, yürü ve geç diyorum yine kendime
"Yasa ve geç!" diyor bir dostum,
"Mülk senin değil; kaldıramaz bu yükü omuzun"
Vicdanını polis eyle, kulaklarını tıka eleştiriye
Cevap verme hatta muhatap bile kabul etme.
Hesap vermek zorunda olduğun bir yer var ve orası da burası değil.
Artık bunaltıyor insanlar beni
Yalancılar tutmuş her yeri
Ne çok insan sureti taşıyan var?
Peki ya kâmili?
Hani suretinin yanında insan vasfını haiz sireti, insan-i kâmil dedikleri?
"Yalnızlığına kaç dostum, yalnızlığına kaç" diyor ya, her zaman değil ama
bazen dinlemek
gerekiyor galiba Nietczhe'yi.
Gönlüm nefes almak istiyor;
Başımı kaldırıp göğe, o eşsiz maviye dikiyorum ruhumun pencerelerini
Uçsuz bucaksız bir okyanus sanki
Sakinliği insana dinginliği, huzuru öğütlüyor gibi
Galiba bir bu sese kulak vermeli;
Örnek almalı, güneşi, ayı, bütün evreni,
Hiçbiri aksatmıyor vazifesini.
Tek bir Kudret kaleminden çıktıkları belli.
İnsan da aynı kalemin çizgisi, artısı var hatta; ruhu bir de iradesi.
Arzın halifesi niye mutsuz peki?
Sorun, gerçeği idrak edememesi mi,
İstikameti bırakıp ifrat-tefrit üzere gitmesi mi?
"Çözümün bir parçası değilseniz, sorunun parçasısınızdır" diyor düşünen kişi
Hayat; güzeldi, güzel görene.
Lezzetlidir, güzel düşünene
Çevrene bir bak, ölümsüzlüğün senfonisini dinle.
İçimden yükselen hakikatin çığlığını duymalıyım,
Emir ve yasaklara uymalıyım
Biriktirmeyi bırakmalı, yaşadıklarımı unutmalıyım.
Zaman ırmağı hızla akıyor, içinde yıkanmalıyım
Hep "-meli -malı" eki,
Gereklilik bildiriyor sürekli
Ama zehir saçan o gözleri unutmak kolay değil ki!
Yine de insan cesurca,
"Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım" diyebilmeli
Dil ikrar etmese de, gözler aşkı inkâr etmez ki!
"Aşk, rüyaların en tatlısıdır."
Ama şimdi uyanmak vakti, masada işler birikti.