Menu
BAŞINI ÖRTEN BİR KIZIN YÜREĞİNDEN
Öykü • BAŞINI ÖRTEN BİR KIZIN YÜREĞİNDEN

BAŞINI ÖRTEN BİR KIZIN YÜREĞİNDEN

Son zamanlarda gündemi saran başörtüsü meselesi gün geçtikçe haberlerde, çeşitli tartışma platformlarında ne kadar da traji komik bir hâlde sunulmaya başlandı..

Bir yanda özgürlük haklarını savunanlar, diğer yanda ateşli laikçi savunmalar, öte yanda hukuk ve yasa kitaplarını tabiri caizse tefsir edenler.. Hatta özgürlük kavramı bile iki zıt kutup tarafından savunulmaya (tartışılmaya) başlandı. Bu kez bir köşede herkes istediğini yapmakta özgürdür diyenler, diğer köşede asıl özgürlük açmaktadır diye “diretenler” sahne alıyorlar; ortada da kutsal kitabımız Kur’an duruyor. Herkes parmağıyla onu göstererek savunduğu teze açıklama getiriyor; ya da getirme çabasıyla çırpınıyor.

Başta olayın sunulmasını dramatik olarak ifade etmiştim. Bunun birçok boyutu olmakla birlikte, en önemlisi şahsımca kökü esaslı bir şekilde İslâmiyete dayanan ataların çocukları olarak aynı topraklarda kutuplaşmaya adım atmış olmamızdır ve karşı tarafların adeta birbirine düşürülerek ortaya nefret ve öfke tohumları atılmış olmasıdır. Düşünce farklılıkları aynı ortam içerisinde sınırlarını aşmayacak hâlde korunduğu vakit doğal olduğu gibi gereklidir de. Fakat en kötüsü ve tehlikelisi, bir grup insanın adeta kendisinin, atalarının, halkının dininden utanç duyacak hâle gelip ona savaş açmasıdır diye düşünüyorum. Ne gariptir ki, bu insanlar İslam’ı yaşayan kimselere düşman muamelesi yapıp saldırmalarına rağmen herkesin gözü önünde “Ben de Müslüman’ım” demekten çekinmiyorlar. Yüce Kitab’ın münafık olarak adlandırdığı kesim bu mudur acaba?

Şimdilerdeki trendi ise bu güruhun “Kuran’da başörtüsü yoktur” tartışması oluşturuyor. Yüzyıllardır nice alimlerin tefsirlerinden geçmiş olan konu birden paranoyakça ortaya çıkarılıyor. Aslına bakarsanız, onlar da haklı. ‘Müslüman’, Kuran’da olan bir şeyi inkar edemez. Onlar da etmiyorlar zaten. Sadece ve sadece tezlerine göre yeniden imar ediyorlar bazı ayet ve yorumları. Zengin ve sosyete camiasına yaranmaya çalışmak için kafasına göre fetva veren hocalar(?) da işin garip cilvesi.. Acaba bin küsur yıldır gelip geçmiş alimlerin gözünden mi kaçmıştı kadınların başlarını örtme tarzı? Yoksa bizimkiler yine iş dine dayalı bir meseleye gelince kelime oyunu mu oynamaya başladılar? Güzel Türkiyemiz, insanımız Müslüman olduğu için mi ilerleyemedi yoksa modernleşebilmek için önce Müslümanlığı bertaraf etmek gerektiğine inanıp bunun için kafa çatlatmaktan mı? Ben ikincisini seçiyorum. Ya siz?

Geçenlerde bir televizyon programında tanık olmak zorunda kaldığım bir sahneyi anlatmadan geçemeyeceğim. Söz konusu programda elit tabakadan dört şahıs, içinde dindar, çağdaş, Atatürkçü, liberal, tarafsız ama hepsi de genç olan üniversitelilerle ‘ne olacak bu ülkenin hali?’ diye tartışıyorlardı. Tartışma esnasında söz alan kendini koyu laikçi olarak belli eden bir genç bayan hararetle şapkasının altından “eğer mini etek giydi diye kızların bacaklarına kezzap dökülüyorsa, ben de o zaman alır o kezzabı onların başörtülerini çıkarır kafalarına dökerim” deyince neye uğradığımı şaşırdım (kafama kezzap döküldü sandım!!).

O an çok acı bir tablo olarak göründü bana. Aynı cinsiyetten, aynı nesilden ve aynı toprakları paylaşan birisinin kinini bu derece kusması, üstelik kezzap meselesi kadınlardan değil, haddini bilmez erkeklerin marifetinden çıkmış olmasına rağmen bunun cezasını çeken yine (başörtülü) kadınlar olması hem şaşırtıcı, hem gülünç, hem de üzücüydü. Güleyim mi, ağlayayım mı derdi yani.. İnsan öfkesine yenilince nasıl cahilleşiyor değil mi? O an aklıma ilk gelen bu gencin beynine kimlerin nasıl otorite kurmuş olduğuydu.

Yani özetle bu konuda boş yere optimist olup hayallere dalmak mantıksız! Çünkü önemli ve büyük bazı insanlar halkın sesini duymazdan geliyorlar ve inadına gerçekleri saklamaya çalışıyorlar. E gaza gelenler de yok değil! Hiç sevmemişimdir gaza gelenleri.. mitinglerde birisinin önderlik ettiği sloganlarla coşanları.. Bana bu manzaralar hep kurtla kuzu felsefesini hatırlatıyor.
Yönetiliyoruz! Bence herkes şimdiye kadar inandığı doğruları gözden geçirmek zorunda. Kayıtsız, şartsız inanılacak ve hiç değişmeyecek olan tek hakikat vardır, ki o da Kuran’dır. Kim ne yaparsa yapsın Allah’ın nuru insanlığın püf demesiyle sönecek gibi de değil.

Bir yazarın dediği gibi, bizim haddimize değil, kim olarak konuşuyoruz ama yüreğimizden oturup şu meseleyi bizzat başörtülü bayanların makamına inerek oturup konuşulmasını isterdik..