Menu
BADE
Öykü • BADE

BADE

Doğum günümde eve sarı tüylü bir kedi aldılar. Her an beni izleyen ve donmuş gibi bakan büyük gözleriyle kediden çok Oya’ya benziyordu. İsmi ne olsun diye sordular bana. Oya olsun dedim. ‘Aaa ne kadar ayıp. Daha güzel bir isim düşünelim.’ dediler. Hayır, Oya işte Oya. Birincisi Oya benim teyzemin kızı olduğundan, ikincisi de hemen üst katımızda oturduğundan o isim olmazmış. Ben de buna üzülüp, binamızda oturan kimsenin kullanmadığı, ama Oya’nın annesinin eşyalar koyduğu, küçük bir arsaya bakan ufak, arka balkonumuza çıktım.

Sabah Oya bana kedinin akşam odama gelip gelmediğini sordu. Çünkü bazı kediler uyurken insanın odasına girip yüzünü bacaklarını falan tırmalıyorlarmış. Ben de o akşam, kediyi gelir diye korkumdan uyuyamadım. Yorganı başıma kadar çektim ve yüzümün önüne eğer bana saldırırsa korusun diye yastığımı koydum. Kapı açılır gibi oldu ama kimse girmedi, ben de hemen yorganı üstümden atıp çekmecemdeki el lambamı kaptım. Yine arka balkonumuza çıktım. Küçük pembe renkli el lambamı aşağıda Musa’ya tutup fısıltıyla ‘seni almaya daha gelmediler mi’ dedim. ‘Yok’ dedi. Dün akşam bana abisinin daha sıcak olduğunu duyduğu bir yere gittiğini söylemişti. ‘Abin ne tarafa doğru gitmişti’ dedim. Karşıdaki ağaçların orayı gösterdi bana. ‘O taraflar sıcak değil ki kar oralara da yağmış. Ben uyurken yağmış.’ Sonra da onu gördüğümden beri bir şey yemediğini düşündüğüm için mutfağa gidip bir şeyler aldım ve ona elma, portakal, çikolata (bir kere ısırılmış) attım. Bu sırada Oya kapıdan süzülüp sessizce içeri girince Musa’ya kedilerin hiç tırmalayıp tırmalamadığını sordum. O da bana bazılarının tırmaladığını söyledi ‘Ama seninki pek öyle durmuyor.’ dedi. Musa’nın her şeyi bildiğini düşündüm ama üşüdüğüm için yatağıma gittim. Ertesi gün annem, bana teyzemin doğum günümde aldığı şapka ve eldivenleri giydirdi. Babamla arabada Oya’yı bekledik aşağıya insin diye. Arabaya binince aynılarından onda da olduğunu gördüm. Arabayla bembeyaz olan parka giderken bana ‘Bak annem sana hediye almadı aynısı bende de var’ dedi. Ben uyurken yağan karın bembeyaz yaptığı parkta Oya’yla oynadık. Onun demesi üzerine diğer çocuklar gelince kayamasın diye kaydırağı karla ıslattık. Önüne bir sürü kar yığdık. Yerdeki karı kaldırıp altında karınca var mı diye baktık, havaya kar atıp altına koştuk böylece kar yağdırdık. Arabaya geri dönerken, Oya babamın elini bırakıp arkamızda kaldı. Küçük bir ağacın yanında mor montuyla duran Oya’nın yanına gidince, bazen diliyle oynattığı sallanan ön dişini elinde gördüm. Suratı ağlar gibi olunca sevindim. Eve geri dönünce dişini herkese gösterdi. Akşam yine balkona gidip sabah yaptıklarımızı Musa’ya anlattım. ‘Seninle de oynarız bir kere’ dedim. ‘Kar yine yağacakmış, bitmemiş.’Sonra da onun da üşüyebileceğini düşünüp sabah taktığım şapkayla eldivenleri aşağıya attım. ‘İçinde tavşan tüyü varmış.’ dedim. ‘Ondan yumuşak.’ O da bana tavşanların çok hızlı hareket ettiklerini söyleyip. Tüylerini koparmak için nasıl yakaladıklarını merak ettiğini söyledi. Bilmem. Sonraki günlerde de Musa’ya Çubuk kraker, süt, ince battaniyemi, ben yokken okusun diye bir tane kitap (Deniz kızı) attım.

Sabah Oya yine bizdeydi. Kedinin kuyruğunu yüzüme sürtüyordu. Kalkınca ittim. Güldü. Teyzem poğaça yapmıştı, kahvaltıda yerken Musa’ya da götürmek istiyordum. O yüzden kahvaltıdan sonra Oya renkli kalemlerimle resim defterime kedimin resmini çizerken ben de hemen kalkıp mutfağa gittim. Poğaçaların Tezgahın üzerinde durduğunu gördüm uzanıp iki elimle aldım. Sonra da koşarak balkona çıktım. Bembeyaz aydınlıktı ama Musa’yı göremediğim için atıp içeri girdim. Oya kapıda duruyordu. Gülerek ‘kedinin kafasını yeşil renge boyadım’ diyordu. Ben bir şey demedim. Bana aniden gülmeyi bırakıp ‘noldu’ diye sordu. O sırada teyzem yanımızdan geçerken bana ‘terliklerini giysene Bade’ dediği için odama gittik. Akşam Musa’ya, neden uzaktaki bir geminin önce direklerini sonra bacasını sonrada gövdesini gördüğümüzü sorup ona benimde bir şeyler bildiğimi göstermek için yine lambamı alıp yanına gittim. Ama onu göremedim. Lambanın ışığını aşağıda gezdirip Musa’yı ararken, kafama bir şey düştüğünü hissedip yukarı baktım. Oya yukarıdan bana bakıp başıma balkondaki mandallardan atıyordu. Korktuğum için geri çekildim. Teyzemin senini duydum. ‘Üşüyeceksin orada ne yapıyorsun’ dedi. Oya ‘anne’ diye seslenip onu yanına çağırdı. Hemen yatağıma girdim. Sabah beni kimse uyandırmadı. Uykumdan kendim uyanıp odamdan çıkınca balkonun kapısını kilitli buldum. Ben aşağı doğru asılmış kapının kolunu çekerken annemle babamın geldiğini görüp bıraktım. Bana neden oraya yiyecekle, battaniyemi ve eldivenleri attığımı sorduklarında bağırarak ağlamaya başladım. Ondan sonraki günlerde de onlarla konuşmadım. Onlarda benle konuşmadı sadece annem bir kere ‘kediyi öyle sevmesene boğacaksın.’ dedi. Akşamda çorba içmeye çağırdı. Musa’yı ondan sonra ki günlerde görmedim. Göremeyince de şimdi verdiğim kitabı okuyordur belki bir yerlerde diye düşündüm.

Bir kaç gün sonra bu sefer kar ben uyanıkken yağdığı için Oya’yla diğer apartmanları ve yoldan geçen arabaları gördüğümüz ön balkona çıktık. O kara bakmıyordu, kediyi balkonun kenarına koymuş, sabah gizlice montunun cebine koyduğu kurabiyelerden yiyip, zorla ona da yedirmeye çalışıyordu. Ben de ellerimi açıp eldivenlerime yapışan karlara bakıyordum. O sırada tam da apartmanımızın önünden geçen kırmızı bir kamyonun arkasında onu görüp atkımı indirdim, Musa diye bağırdım ve el sallamaya başladım. Ama oya içeri anneme seslendi. ‘Teyzee yine tuhaf oldu.’ dedi. Sonra bana dönüp ‘sana niye öyle diyorlar ki’ dedi, Çok sinirlendim. Sonra da ağzını sonuna kadar açıp gülmeye başladı. Gülerken ağzının içinde az önce ısırdığı kurabiyeler gözüküyordu. Sen o kadar pissin ki Oya bile senden daha temiz dedim. Sustu. ‘‘Sende küçük deliymişsin’’ dedi. Kızdım. Oya’yı balkondan ittim. Düştü. Sonra durup yola baktım tekrar. Araba çoktan gitmişti, Musa’yı ondan sonraki günlerde görmeyince abisini bulduğunu anladım. Pis kedi geri dönmeyince de üzülmeyeyim diye bir tane kuş aldılar.