Olmayacağından korkulan şeyler… Olması, olmamasından acı şimdi! ‘’Taşa basma! Çocuğun olmaz!’’ Kaç gün önceydi. İki gün sonra gidecektik. Çok zaman geçmiş. Kız büyümüş. Yürüyor. Oğlan da yürüyor mu peşi sıra?
…
Sırrını atmış, kenarları pas tutmuş. Durdum baktım. Yüzüm paslı. Sordum: Üç çocuk doğuran kadın kim? Ya beş çocuk? Dokuz çocuk doğuran kadın, çocuklardan kaçını boğarak öldürdü! Sen içinde ne taşıyorsun? Can mı? Kaç kez atladın boşluklara? Kaç canın kaldı daha? Şu karşıda duran küçük kız. Evet, o. Gözleri yeşil, saçları siyah olan. Kim o? Kızım mı, kardeşim mi? Benim saçlarım siyah. Babamın gözleri yeşil! Oğlanın gözleri var mı?
…
Yan oda yok. Hiç oda yok. Dam yok. Toprak var… Bulut bir de. Annem evde mi? Baba dur! Bana sırrını verme! Ayna değilim ben. Yüzümün yarısı yok. Kuyu kör. Yunus değilim, kuyu da… İçinde hayat saklayan şeyler var. Ben, kadın. İçimde ne var?
…
Ooo; karşııı damdaaa bir kuş vaaar. Kanaadındaaa güümüş vaaar... Sen çıktın. Ben kaldım. Çık! Vuruldun! Hiç canın yok! İçimde çırpına çırpına yüzen hevesler var. Kolları yokmuş daha, bacakları da… Dur. Çırpındıkça batarsın! Kaç gün önceydi? İki gün kalmıştı. Ölmedim mi? Evin hesabı, çarşıyla bir değil mi? Dal mı kırılmış? İlmek mi çözülmüş? Neden beni arayıp da bulmadın anne! Bana neden sırrını verdin, hadi vur beni baba!
…
Kolları varmış artık. Bacakları da… Bir de var olmak hevesleri çokmuş. Ben yokum. İçimde saklanamaz varlık. Tam vaktinde mi yetişmişler? Kurtulmak ne ki! Kime göre ki! Midem tertemiz! Kim yıkadı? Arkam sobe… Sağım sobe… Solum da. Karnımı gördü… ‘’Göbeğini gördüm! Saklanma çık! Sobe!’’ Kalma git. Evden git. Köyden git. Otobüse bin. Şehirden kaç.
Saklama, boğ bizi kuyu! Saklama, yut bizi balık!
İçinde hayatı saklayan şeyler… Kuyu, yunus, kadın… İçimde saklanan hayatlar... Tekrar. Bir daha. Şimdi değil. Sonra. İki gün sonra… Mutlaka çarşamba. Bir bildiğim var. Var ki; ille de Çarşamba… Günlerden: beklenen gün… Vakitlerden: iki gün sonra… İpin üstünde üç kuş var. Bir tanesinin boynuna kement attım. Geriye kaldı kaç tane?