Hermenötik, yazı yazıldıktan sonra yazarın hakimiyetinden çıkıp, okuyucunun hakimiyetine girer diyor. Bu nedenle, Arabiyi de hem düşüncesi hem de etkisi ile değerlendirmek gerekiyor. Yani Arabi'nin metafiziği doruklarına taşıması ayrı bir şey, ondan hareket edilerek gelişen etos ayrı bir şey. Etosu kişiler değil toplum oluşturur. Bu nedenle Arabi'nin kişisel düşünce sistemi ayrı, onun sebep olduğu toplumsal anlayış ayrı şeyler.
Bu arada bir ikinci nokta daha var. O da kendi tarihi zamanında Arabi'nin yorumlanması başka şey, bu gün onun yorumlanması ayrı şey. Eğer tarihe doğrusal olarak bakmıyorsak, bütün büyük düşünceleri, ortaya çıktığı ortamdaki "ide" üzerinden değerlendirmek gerekir. Yani "ide" hala geçerli midir? Yoksa bu "ide" geçersizmidir? Eğer ide hala geçerli ise bu defa bu sonuca ulaşan yorumun terkedilmesi ve yeni baştan ve sıfırdan idenin tekrar inşa edilmesi gerekir. Eğer İslami jargon içinde konuşacak olursak, Arabi'nin idesi "kuvva" yani potansiyel. Ancak bunun ete kemiğe bürünmesi, "praksis" alanında kendisini gösteriyor. Eğer "Arabi'ci" praksis onun potansiyelini ortaya çıkarmaya yetmemişse, o zaman "Arabi'ciliği" yeniden bir toplumsal praksis olarak inşa etmek gerekir. Yani yapılması gereken "ideden" vazgeçmek değil ama bugüne kadarki praksisi eleştirerek başka bir praksis kurmak. Yani sıfırdan bir Arabi yorumu kurmak gerekiyor.
Şimdi gelelim Arabi'ci praksis ve onun etkisiyle oluşan "etos" meselesine. Arabi düşüncesinin kitlelere ulaşması aslında "tasavvuf" olarak yansıdı. Bu da tekkeler aracıyla halka ulaştı ve dünyevi hayat ile ilişkisi minimal bir hayat anlayışının toplumda yer etmesine sebep oldu. Bu durum, yönetimin de işine geldi ve her açıdan "durgun" bir toplumsal hayatın yerleşmesine sebep oldu. Kendisinden önceki İslami düşünürlerin neden olduğu "bilimsel" ve "kültürel" alan daraldı. Herşey metafizik alana dayandı ve Müslümanlar yalnızca "inanç alanına" hapsedildi. İnanç alanına hapsedilen İslamiyet yaratıcılığını kaybetmiş olsa bile "idesinin" çağrıcılık gücünden hiçbir şey kaybetmedi. Gerek ABD, gerekse Afrika kara derilileri arasındaki yayılma süreci "idenin" güncelliğini ve insanların ona olan teveccühünü gösteriyor.
İde, çağrı gücüyle güncelliğini ortaya koyuyor ama bunun praksise nasıl yansıması gerektiği üzerinde İslami entellektüeller pek birşeyler üretmiyor. Hala "İslami yaşam biçimi" geleneksel tavrını "tutucu fakihler" eliyle yeniden üretiyor. Fakihlerin ürettiği aslında "donuk toplumsal" yapı. Donuk toplumsal yapının yeniden üretilmesi için "modernist" yönetimlere başkaldırı, İran İslam devriminde olduğu gibi, bir aksiyon alma biçimi. Ancak bu aksiyon aslında bir reaksiyon ve paradigmayı değiştirmiyor.
Bu duruma örnek olarak Komunizmi gösterebiliriz. Komunist ide, yani bireysel özgürlük ve toplumsal eşitlik, bugün için de geçerli. Ancak özellikle onun SSCB yorumu çökmüş, yani bu idenin belli bir yorumuna dayalı praksis çökmüş. Ancak ide sapasağlam orda bütün güncelliği ile duruyor. Komunistler şimdi yeniden bir praksis ve bu praksisin söylemini geliştirmek zorundalar.
Ayni şeyin kutup Arabi için de yapılması gerekir. nasıl komünizme yeni yorum komunistler tarafından getirilecekse, Arabi'ye de yeni yorumun İslamcılar tarafından getirilmesi gerek. Çünkü yeni praksise çağırıyı yapacak olan retorik ancak içeriden olabilir. Bunun yolu da "inancı" artırmaktan değil, başka alanlara da ilgi göstermekten geçer. Bu açıdan AKP hareketi ilk ortaya çıkışında ümitvar bir potansiyel taşıdığı izlenimi verdi. Ancak iktidarını pekiştirdikçe, bu ideden uzaklaşmaya başladı. Keni paradigmasını kurma yolunda hızla ilerliyor. Ancak onun paradigması geniş kitlelerin özlemiyle örtüşmüyor, Bir tarafta ulemanın durağanlaştırıcı söylemi, diğer taraftan da kitlelerin özlemi AKP'yi hızla bir karar alma sürecine götürüyor. Ya kitlelerin özlemine doğru yönelecek, ya da donuk toplum yapısına kendisini çekmeye çalışan tutucu fakihlerin eleştirisine teslim olacak.
Bütün bunların Arabi ile ne ilişkisi var derseniz: Arabi'nin geniş halk yığınlarındaki yorumu "halk tasavvufu" olarak okundu. Halk tasavvufu da donuk bir toplum yapısı getirdi özellikle en önemli Müslüman devleti olan Osmanlıya. O nedenle Arabi'nin tekrar okunması önemli ancak yeni bir yorum çıkarılacak ve yeni bir praksis çağıracak yeni bir retorik geliştirilecekse.