Şiir yayımlamaktan çok şiir yazmayı sevdiğini söyleyen Bayrıl'la yeni kitabını konuştuk.
-Arzuda Tenhâ 1996-1998 yılları arasında yazılmış şiirleri içeriyor. Meraklı okur soracaktır: Kitabı yayımlamak için neden 11 yıl beklediniz? Bundan önceki kitabınız Şer Cisimler'in 2000 yılında yayımlandığı düşünülünce, iki kitaptaki şiirler eşzamanlı mı yazıldı?
-Hayır iki kitap eşzamanlı yazılmadı. Benim kitaplarım hep böyledir. Melek Geçti'yi 88'de bitirmiştim. Yayınlanması 92'yi buldu. Şer Cisimler 96'da bitmişti aslında. Onun da yayınlanması 2000'i buldu. Genelde benim bir kitap oluşturmam 4-5 yılı bulur. Ağır yazarım, seyrek yazarım, çok çalışarak yazarım. Arzuda Tenhâ'ya kadar hemen hemen tüm şiirlerimi onlarca kez yazmışımdır. Yazarım, bozarım, eklerim, çıkarırım. Bir kelime değişmelidir, bir mısranın ritmi başka türlü olmalıdır, bir şiirin bağlamından memnun değilimdir... Doğrusu kendime epey eziyet ederim şiir konusunda... Fakat Arzuda Tenhâ tuhaf bir biçimde böyle olmadı. Hep bir ritim içinde yazdım Arzuda Tenhâ'yı. Ve çok kısa bir sürede... Belki bir ay veya bir buçuk ay içinde... Bana göre şaşırtıcı bir hızı vardı. Yine bu süreçte anladım ki, yayınlamak değil, yazmak mutlu ediyor beni. Öte yandan şairler yayın endüstrisinin mütemmim cüzü değildirler. Bu iş romancıların işidir. O batakta da boğulacak gibi görünüyorlar zaten. Yahya Kemal'in tek bir kitabı bile yayımlanmamıştır sağlığında. Keza Dıranas'ın, Tanpınar'ın şiir kitapları hayli geç yaşlarda gelmiştir. Yani şairin illa da kitap yayınlayacağım diye bir derdi olmamalıdır.
-Şer Cisimler'de nesneler üzerinden bir çağ ve kapitalizm eleştirisi vardı. Yeni kitabınızdaysa işin içine "arzu üretimi" giriyor. Kötülüğün kaynağı cisimler değil de arzularımız mı?
-İnsanın her çağda arzu ile ilişkisi sorunludur. Yine de arzu ile ihtiyaç arasında belli denge mevcuttu. Fakat kapitalizm ve arzu başlı başına bir maceradır. Hiçbir çağda bu kadar karmaşık olmamıştı bu ilişki. Hiçbir çağda bugünkü renkliliğine, çeşitliliğine ulaşmamıştı. İlginç buluyorum bunu. Sistem arzuyu üretiyor, arzu sistemin sürekliliğini sağlıyor. Yine de "kötülük" anlamında ne arzu'nun ne de nesnelerin tek başına belirleyici olduğu söylenebilir.
-İlk kitabınız Melek Geçti'nin unutulmaz epigrafı şöyleydi: "Çocukluğunu cebine koy ve hemen kaç, zira sahip olduğun tek şey budur." Bu alıntı Arzuda Tenhâ'ya kadar uzanıyor gibi...
-Elbette, "çocukluk" her zaman ciddi bir muhalefet potansiyeli taşır. Üstelik bir mesafe duygusu, farklı bir duruş kazandırır şaire... Ya da en azından benim için böyle.
-Melek Geçti'de her şeyin "henüz kor halindeyken" olduğu duruma özlem duyuyordunuz, yeni kitabınızda ise "insanın dilden önceki saadeti" diyorsunuz. Şiirlerde verdiğiniz ipuçları birbirini tamamlıyor sanki. Arzuda Tenhâ'nın önceki kitaplarınızla bakışımlı bir yapıda olduğu söylenebilir mi?
-Kesinlikle. Bunu daha önce de ifade etmiştim aslında. Melek Geçti, Şer Cisimler ve Arzuda Tehnâ, birbirine bakan aynalar gibidir. Öyle kurdum bu kitapları ben...
-Son dokuz yılda yazdığınız şiirler ne zaman, hangi isimle kitaplaşacak?
-Kitap oluşurken bir "kod adı" olur genellikle. Sonra bir hamlede başka bir isim gelir, diğerlerini geçer. Bende böyle oldu hep. Mesela bu kitabın adı aslında "Eksik Tay" olacaktı. Birkaç söyleşide de söz ettim bundan... Fakat sonra bir sürü buna benzer isimli şiir kitabı çıktı ortaya. Tesadüf işte!.. O sırada ben çoktan "Arzuda Tenhâ" diye değiştirmiştim kitabın adını oysa. Çünkü kitabın omurgası için daha imkanlı bir addı. Kitap yayınlanana kadar gerçekten adının ne olacağını bilemem. Ayrıca belirteyim, son dokuz yılda öyle çok da şiir yazmadım açıkçası. Belki "Arzuda Tenhâ" yayınlandığı için bundan sonra gayrete gelirim, kim bilir?
NEDİR "ŞAİRİN ŞAİRE BIRAKTIĞI O MEÇHUL / UĞURSUZ TEREKE?"
Şairlik bir "hâl"dir. Ne bir meslek, ne bir konum, ne bir endüstriye girdi sağlayıcı, ne bir kariyer hikâyesi... Şairin bu "hâl"e layık olması gerekir diye düşünürüm. Ve bu "hâl"e layık olmak, bu arzular, ihtiraslar, baştan çıkarıcı, davetkâr pozisyonlar, imkânlar çağında, gerçekten çok ama çok zor. Çok dayanıklı olmak gerekiyor. Çok tetikte olmayı zorunlu kılıyor. Bir atasözü yazdım. Tekrarlıyorum ki, yerleşsin: "Şiir iyidir, şairler hariç!"... Şiiri seviyorum ama şairler konusunda hâlâ tereddütteyim.
"Bu coğrafyadayazan şair Şark'lıdır"
-"Şark" ve "Şark'ın şairleri" kitapta baskın izlekler. Kendinizi "Şarklı bir şair" olarak mı tanımlarsınız?
-Bu ülkede, bu coğrafyada, bu dilde yazdığında insan kendini öyle hisseder. Ne yapsanız, hangi ideolojik, dinsel, politik görüşe yakın olursanız olun bu böyledir. Üstelik Şark'ın şairlerini hâlâ daha "şair" bulurum... Tarihsel konumumuz ne o/ne öteki yani hem Doğulu hem Batılı olmayı bize dayatsa da, hiç değilse bu kitapta böyle duyumsuyorum kendimi.
KİTAP'TAN...
Aşk, İnsandan Taşınır
Yaz sarışındır, biraz da ecnebi.
Ten uyarır bizi kabaran hevesten.
Başlar kalbimde alıngan bir bulut
mesaisi.
Vaktin meçhul emaneti: İmâ!
Zar içinde hâlâ... Harfler kilitli.
Açılmasın ne çıkar? Ruh, kâfi!
Ey sese vuran kırağı. Aşk, bir
kalkışmadır!.. Topyekun ve marazi.
Taşınır insandan, bastırılmazsa,
arzunun o yaman müttefiki!
(ZAMAN, 18 HAZİRAN 2009)