Menu
SON NOKTA
Haberler • SON NOKTA

SON NOKTA

MİT kriziyle, krizin taraflarıyla, siyasi durumla ilgili yazıp, söylediklerim zaman zaman kastını aşan bir etki yapıyor.

Bir yanda söylediklerimi takla attırılmış bir şekilde Aydınlık Gazetesi'nde manşet olarak görüyor, Melih Aşık gibilerin köşesinde başka bir amaçla alıntılanmış halde buluyorum.

Öte yanda kimi muhafazakârların ya da Ahmet Taşgetiren gibilerin "tuzak kuran, ortalığı karıştıran adam, cemaat düşmanı" ithamlarına maruz kalıyorum.

Bunlara bir müdahale zamanı geldi.

Sizin doğru bildikleriniz bazen eteği düşük adamların işine yarayabilir ve kullanırlar. Çarpıtmak ucuzluktur, ahlak dışıdır, ancak sizin açınızdan, şerh düşmek dışında yapacak pek bir şey yoktur, siyasi alanda yorum yapmak bunu sindirmeyi gerektirir...

Taşgetiren gibilere gelince...

Orada ve onlar açısından işin daha vahim olduğunu söylemek isterim...

Şöyle:

Hayatı sadece "taraflar"dan ibaret olarak algılayanlar, ilke torbasından her daim kendi çıkarlarına uygun alet arayanlar, eleştirel duruşları, ilkesel bakışı anlamakta zorlanırlar, hatta bundan tiksinirler.

Söyledikleriniz işlerine gelirse sizi "demokrat" ilan ederler, hatta 28 Şubat'ta olduğu gibi "arkanıza" saklanırlar. Bakış ve duruşlarıyla ters düşüyorsanız, "sözde demokrat" olmakla kalmazsınız, fitneci olmaya gider isminizin başına eklenecek sıfatlar...

Meseleleri kimden yana olunduğudur. Etik ve ilkeden uzak düştükleri için, örneğin "hükümet"i bazen övmeyi bazen eleştirmeyi kavramazlar, herhangi bir yapının işlevini değil, kontrolünü önemli görürler.

Taşgetiren tam bir örnektir...

Bir dönem misyonerlik faaliyetleri ve tehlikesi iddiaları ortaya atılınca, pek eleştirdiği MGK'ya yönelerek "hemen bu meseleye el atın" diyen yazılar yazmaktan geri kalmamış biridir. Bu yazar bugün yazdığı gazetenin temsilcisi Adem Yavuz Arslan'ın "Bi Ermeni var" kitabına bir göz atsa, misyonerlik üzerinden Dink'in öldürülmesine kadar giden derin bir operasyonundaki dolaylı yerini de görür, ama...

Bu tür insanların bakışları "sorunlu soruları" besler...

O zatın da sorduğu "ne değişti de böyle yazılar yazıyor bunlar" sorusu örneğin...

Yanıtı 28 Şubat örneğiyle verelim...

28 Şubat'ta karşısında durduğum insani, hukuki, evrensel değerleri tahrip eden bir iktidardı. Destek verdiğim ise bu iktidarın imha etmeye çalıştığı toplumsal-kültürel bir varlıktı. O varlığın politikalarını değil, yaşam hakkını savundum, o günlerde.

Peki bugün?

Bugün yeni bir iktidar odağı oluşuyor, hak gasp ediyor, baskı kuruyor...

Bugün de ona itiraz ediyorum.

Taşgetiren, örneğin, dün mağdurdu, yanında durdum...

Bugün tahrip edici yeni bir iktidarı temsil ediyorsa karşısında olurum...

Bu kadar basit...

Açık mesele "meşruiyet"tir, sorun "politik"tir...

Bu meselelerin ülkedeki faydacı hakim kültür, cemaatçi mantık ve istihbarat bombardımanı içinde tam anlaşılmadığının da farkındayım...

Son bir defa anlatmak isterim.

Kimsenin "ittifak bitti" sözleriyle yerinden zıplamasına gerek yok, toplumsal ve cemaat olarak farklı dindar gruplar, görüşler, gündelik hayatta, ibadette iç içedir, hep öyle kalacaktır.

Ama mesele siyasete, "meşru siyaset"e geldiğinde işte orada durmak gerekir, çünkü o iş başkadır...

Yönetmek, yer tutmak, iktidar kavgası vermek üzerine kurulu ittifaklar zamanı gelince, çöker ve bugün olduğu gibi çatışma sürecine dönüşürler.

İşte bu noktada, toplumsal ve siyasal yönler ile meşru ve gayrimeşru yanları birbirinden iyi ayırmak gerekir.

Cemaat Türkiye'de İslami hareketin modernleşmesinin, İslam ile Batı, İslam ile teknolojinin bir tür sentezinin ve yeni Türk muhafazakârlığının köklerinin oluşmasına bir aracı oldu, hâlâ da öyle.

Bugün sorun bu dokunun cemaat olma sınırlarını aşması, politik olarak aktif hale geçmesi, iktidarlaşmasıdır. Bir yerden sonra sosyolojik örüntünün gölgede kalmasıdır.

Gülen cemaatinin milyonlarca üyesi var, pek çok insan bu olaylardan tümüyle uzak, hizmet uğruna malını, mülkünü veriyor, bu meseleyi evladından bile öne alıyor. Ve bu insanların siyasi gelişmeyle, meşruiyet sınırının aşılmasıyla, bunların iç öyküleriyle ilgileri, ilişkileri ve bu konuda bilgileri yok...

Bu sınır meselesi ve yukarıda söylenen ayrımlar sadece Türkiye için değil, o cemaat, o insanlar için de önemlidir.

Şunun farkına varmalı cemaat üyeleri: güçlenme, yayılma, özellikle güvenlik birimleri ve stratejileriyle yapılmaya başlanmışsa, o strateji ve uygulamalar cemaati kontrol etmeye başlarlar

Ve cemaat polis mantığına, polise, güvenlikçilere teslim olur...

Buradan geri dönmek toplumsala ve meşruya dönmektir...

Şeffaflık da budur...

(YENİ ŞAFAK, 25.02.2012)

Diğer Yazıları