Menu
PEYAMİ SAFA
Haberler • PEYAMİ SAFA

PEYAMİ SAFA


Koca Peyami... Makalelerini, romanlarını okuduğum Peyami Safa hayalimde bir devdi. Bir konferansta onu görünce hayallerim yıkıldı; ufak tefek bir adam gelip kürsüye oturmuştu. Konuşmaya başlayınca ufak tefek adam devleşiyordu. Birkaç dakika sonra hayalimi aştı.

Cüssesiz olmasına rağmen hayata karşı cesurdu; çünkü onu öldürmeyen darbelerin arasından geliyordu. Birinci Dünya Savaşı'nın yokluk yıllarında devlete sırtını dayayan bir öğretmenin istifa edip basın hayatına atılması her babayiğidin yapacağı iş miydi? Ağabeyiyle "Yirminci Asır" adında bir akşam gazetesi çıkardılar. Daha on sekiz yaşındayken onda "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında edebiyatla ilgili çalışmalarını yayımlamaya başladı. Gazetenin ardından, kullandığı başlıktan da anlaşılacağı üzere, bu cılız delikanlı, boğuştuğu hastalıklara, çok değişik dertlere aldırmadan asrı ile uğraşmakta idi. İlk denemeleri Ömer Seyfettin, Faruk Nafiz gibi ünlülerin dikkatini çekti. Yakup Kadri; "Bize üslup getirdi" demekle değerini belirtti. Yahya Kemal; "İsmail Safa'nın en güzel eseri Peyami'dir." cümlesiyle kendisine yakışan bir espriyle başarısını ifade etti. Ama o bunları ebedi ürün kabul etmez; "Günü gününe çığrıştırma" olarak nitelendirirdi. Ona göre ilk edebi çalışması "Sözde Kızlar"dı. Onu da "geçinmek kaygısıyla" kaleme aldığını belirtirdi. Ne bir türlü geçim sıkıntısından kurtuldu ne de edebi zevklerinden uzaklaştı. İlk romanlarında hayatını kazanmak zarureti ile edebiyata olan tutkunluğu adeta mücadele halindeydi.

"Mahşer" ile "Canan"ı da geçinmek ve yeni teşekküle başlayan edebi isteklerle yazdığını söyler. Aslında bu romanların edebiyatımızda bir yeri vardır; ama o, mükemmeli aradığı için eserlerini küçümser. Aldığı mesafeler onu tatmin etmez. Bütün yetenek ve enerjisini sanata veremeyişini şöyle dile getirir: "Kitaplarımı sakatlayan hususların benden olduğu kadar, benim çalışma şartlarımı aleddevam berbat etmiş bir cemiyetin vermiş olduğu huzursuzluk, refahsızlık ve emniyetsizlikten doğduğunu söyleyeceğim. On dokuz senelik yazı hayatımda, bu cemiyet bana bir haftalık istirahat hakkı vermedi." "Bir Akşamdı" ve "Şimşek" romanları gazeteci Peyami Safa'ya başkaldırmadır; o tatmin olmasa da bunlarla edebiyat dünyamızda yerini aldı.

Doymak bilmeyen bir merakı vardır. Bütün sosyal bilimlerle, hatta tıpla uyanık bir zekâ ile meşgul olur. Buralardan aldıklarını sanatkârca eserlerine katmasını bilir; onları renklendirir. Edebiyatımıza tez romancılığını da getirir. Mesela "Fatih-Harbiye" Batılılaşma maceramızı anlatmaktadır. 'Doğu-Batı medeniyetleri nedir?', 'Bu iki dünya arasında durumumuz ne olmalıdır?' soruları üzerinde bizi düşündürür. "Bir Tereddüdün Romanı"nda Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra insanlığın geçirdiği manevi buhranı ele alır. "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" yıllarca pençesinde kıvrandığı bir hastalığın hikâyesidir; sade, aynı zamanda canlı bir üslupla yazmıştır. "Matmazel Noraliya'nın Koltuğu"nda büyük bir psikologla karşı karşıyayız. Kültürün ne olduğunu, kültür buhranının acımasızca nasıl kurbanlar aldığını, nutuk atmadan, okuyucu ile eseri arasına girmeden, derinliğine vermiştir. Beethoven için "Dokuzuncu Senfoni" ne ise "Yalnızız" da Peyami için odur. Sanki tüm yazdıkları onu vermek için hazırlıktı.

Halka inmek gibi bir yalana sığınmaz. Okuyucudan dikkat, kültür, incelmiş zevk ister. İfadeleri keskin, tahlilleri derindir. Bilhassa son eserleriyle göstermiştir ki roman bir olayın anlatılması değildir. Bizi bunaltan realiteler âleminden çıkartıp hayal âlemine götüren, bize hoş saatler yaşatan sihirli bir değnek de değildir. Fotoğrafla tespit de roman olamaz. O bir devrin, bir memleketin, bir sosyal grubun, bir insanın iç portresidir. Tarihçide, sosyologda, siyasetçide görmediğimiz çizgileri romancıda ararız.

Böyle bir haziran gününde onu okumak için gazeteyi alan, ölüm haberiyle karşılaştı; halbuki sütununda yazısı vardı. Çocukluk günlerinden ölümüne kadar kalemini elinden bırakmadı. İşin en hazin tarafı, o günün yöneticilerinin ona cenaze merasimini çok görmeleriydi. Neylersin, ne denir!.. Nur içinde yatasın koca Peyami.

(ZAMAN, 15 HAZİRAN 2009)