Menu
MÜNİR'İ VE GAZELİ BİLEN BALIKÇIDAN ITRİ'Yİ BİLMEYEN ENETELEKTÜRELE... HATTA MÜZİSYENE!
Haberler • MÜNİR'İ VE GAZELİ BİLEN BALIKÇIDAN ITRİ'Yİ BİLMEYEN ENETELEKTÜRELE... HATTA MÜZİSYENE!

MÜNİR'İ VE GAZELİ BİLEN BALIKÇIDAN ITRİ'Yİ BİLMEYEN ENETELEKTÜRELE... HATTA MÜZİSYENE!

Muhtemelen ellili veya altmışlı yıllar. Münir Bey'in (Nureddin) İstanbul'da 'Münir Bey' olduğu zamanlar. Birçok yasaklamalara rağmen, besbelli Osmanlı kültürünün miras bıraktığı kulak zevkinin henüz yok olmadığı günler. Düşünün, bir balıkçı Münir Nureddin'i tanıyor ve mehtaplı bir yaz gecesinde denizde balık avlarken sahilden gelen nağmelerden etkilenip 'Münir misin be mübarek' diyebiliyor, hatta bir de istekte bulunuyor. Bu çok sıradan gibi görünen olay, aslında mûsikî kültürünün halkın en alt kesimlerine varıncaya kadar yaşamaya bir şekilde devam ettiğinin göstergesi sayılabilir. Ekmeğini denizden çıkaran, günde birkaç balık satıp çoluk çocuğunun rızkını temin edebilmenin derdine düşmüş bir balıkçı, -geçen haftaki yazımda da anlattığım gibi- gecenin bir vaktinde sahilden yükselen gazel icrâcısının müthiş sesini tanıyıp 'Münir misin' diyor ve aldığı 'ta kendisi' cevabı üzerine de 'o halde bir de karanfili okusun' diye karşılık veriyor. Eğer o günün Osmanlı medeniyet dairesinden uzaklaşmış İstanbulu'nda bir balıkçının zevki bu seviyelerdeyse, o medeniyeti yaşamış olanlar acaba hangi seviyelerdeydi ya da yine o zamanın İstanbulu'nda kültürlü bir İstanbul beyefendisi ya da hanımefendisi hangi seviyelerdeydi diye düşünmeden edemiyorsunuz.

Daha önceki yazılarımdan birinde, babamın İstanbul'un bir köyünün ilkokulunda öğretmenlik yaptığı altmışlı senelerde TRT radyosundan köylülerin Safiye Ayla, Alâeddin Yavaşca, Alâeddin Şensoy ve -o zamanların- Zeki Müren'ini kaçırmadan ve büyük bir zevkle dinlediklerini yazmıştım. Galiba biz o güzel zamanların sonlarına yetişmişiz ve bunları görebilmişiz. Demek ki şehirlisiyle ve köylüsüyle, balıkçısıyla ve okumuşuyla halk hâlâ eski zevk-i selimini kaybetmemişti bu sanatçıları ve seslendirdikleri klasik eserleri dinliyorlardı. Otuz-kırk bilemediniz elli yıl içinde ne oldu da bu seviyesizliklere kadar geriledik? Bu durumu hangi sebeplere dayandırıp izah edeceğiz ?

Bugün gelinen nokta ne kadar vahim ! Balıkçıdan geçtik, bugünün entelektüeli ne Münir'den hatta ne Itrî'den haberdar. Okumuş yazmış, mektep medrese bitirmiş bir yığın insan, kendi kültürel değerlerinden habersiz. Ya hiçbir şey bilmiyor, ya yalan yanlış şeyler biliyor ya da televizyon veya radyolarda bu konularda kocaman kocaman lâflar edip bilgiçlik taslayan mâlûmâtfürûşların anlattığı eksik gedik şeyleri aklında tutmayı başarmış, onları konuşuyor. Bir okumuş yazmış olarak ilgisi olmadığı gibi, zerre kadar merakı da yok. Entelektüeli bir yana, mûsikî ile ilgilendiğini söyleyen, bu işin mektebini hasbelkader bitirmiş ya da birinin referansıyla kapağı devlet korolarından birine atmış ya da topluma medya ya da başka vasıtalarla mûsikîden pek anlıyor görüntüsü veren zevat bile öyle şeyler yazıyor ve söylüyor ki, mûsikîden anlıyor olabileceklerine ihtimal dahi veremiyor insan. Sadece konuşuyor, kendilerinden başka ortalıkta konuşan da olmayınca bol bol atıp tutuyor, sınırlı mûsikî bilgilerini sanki muazzam bir cevhermiş gibi döküp saçıyorlar. Ortalık câhil-cühelâ ile kaynadığı için, hiçkimse ne olup bittiğinin farkında değil. Sadece herkes bir yozlaşmadır tutturmuş gidiyor, halbuki bu yozlaşmanın tam da merkezinde kendisinin de olduğunu farkedemiyor. Okuyuculara tavsiyem, bu tür sanatçı bozuntularını bir mekânda dinledikten sonra kafalarına takılan birkaç soruyu bu zevâta yöneltsinler bakalım doğru cevap alabilecekler mi... doğru cevabı bırakın, cevap alabilecekler mi ?

Manzara bu ! Demek ki asıl yozlaşma toplumun alt kesimlerinde değil, bilâkis üst kesimlerinde, hatta bizzat o emâneti yüklenmiş kişilerde. Uzaktan dinlediği gazeli ve icrâcısını tanıyan balıkçıdan, Itrî'yi, Dede'yi bilmeyen entelektüeline hatta daha da vahimi, müzisyenine doğru yuvarlanıp gelmişiz. Mûsikîmizin sâzendesinden hânendesine, araştırmacısından konuşmacısına bugünkü temsilcileri, belediyelere veya birtakım kurumlara Osmanlı mûsikî kültüründen evire çevire ürettikleri, devşirdikleri projeleri satıp para kazanmak, isimlerini sağlamlaştırmak, devletin birtakım önemli kurumlarını ele geçirip bu kurumları yönetmek ve bu sayede daha fazla kazanıp nüfuz elde etmek peşindeler. Bu adamlardan veya kadınlardan mûsikîmize bir hayır gelir mi ? Tabii ki gelmez !

Şimdi durum böyle iken, Türk mûsikîsini temsil ettiğini söyleyen arkadaşlarımız bu vaziyette iken, yozlaşmanın tam da bu emaneti yüklenenlerin içinde başladığını görüyor ve biliyorken, bugünkü sâzende ve hânendelerimizin mûsikîmizin anlamı hakkında fikirleri yok iken hatta mûsikîmizin önemli şahıslarını bile doğru dürüst bilmezler iken halkın yozlaşmasına, kültürüne karşı yabancılaşmasına söyleyebilecek sözümüz kalır mı ?

'Balık baştan kokar' sözü boşuna söylenmemiş !

(YENİ ŞAFAK, 14.10.2012)

Diğer Yazıları