Tanzimat, bir tereddüt hikâyesi olarak başladı; ama bu tereddüt ve kendinden şüphe, zamanla, Tanpınar'ın deyişiyle, “kendini inkâr” hikâyesine dönüşerek epistemolojik ve ontolojik kopuşla, kendi medeniyet dinamiklerimizle, ruhumuzla, iddialarımızla ve kaynaklarımızla ilişkilerimiz koparıp atmamızla sonuçlandı. Önce kendimize ait ne varsa her şeyi elimizin tersiyle ittik. Sonra da, reddettiğimiz, inkâr ettiğimiz şeylerin yerine onlarla boy ölçüşebilecek kalibrede ve çapta yeni ve esaslı şeyler ikame edemedik, kaçınılmaz olarak.
Tanpınar, kendimizi inkâr etmemizin ardından Batı'yla girdiğimiz ilişkilerin de son derece sığ ve sathî olmasının, Türk toplumunu bir zihniyet ikiliğinin eşiğine sürüklediğini söyler ve büyük bir varoluş imtihanıyla karşı karşıya kaldığımızı hatırlatarak, devam ve bütünlük fikri olarak tanımladığı medeniyet buhranının yol açtığı bu ikiliği aşmanın tek yolu olduğuna dikkat çeker: Yeniden kaynaklara dönmek…
Tanpınar, kaynaklara yeniden dönüşü hayata geçirmenin yolunun öncelikli olarak dil'de, sanat ve edebiyatla ortaya konacak yeni açılımlarda gizli olduğuna dikkat çeker: Yunus, Mevlânâ, Fuzûlî, Bâkî, Karacaoğlan, Nâilî, Sinan, Şeyh Galip, Itrî gibi öncü sanatçıların medeniyet dünyamızı, dilimizi, münhasıran da, şiir, mimarî, müzik ve edebiyat dilimizi ulaştırdıkları zirveyi özenle hatırlatarak, kaynaklara dönüşün nasıl gerçekleştirebileceğini, özetle şöyle formüle eder: Medeniyet birikimi ve ruhumuzla bütünleşmek ve bu birikimi, tâze bir ruh üfleyerek çağdaşlaştırmak: Devam ederek değişmek, değişerek devam etmek. Yani kaynaklara dönmek ve kaynakları yeni ufuklara taşımak… Bütün bunları, Kitabevi Yayınları'nın (tel: 0212-511 21 43; e-mail: www.kitabevi.com.tr) Mustafa Tahralı'nın yetkin ve titiz editörlüğüyle, tartışmasız en mükemmel şerhlerden biri olan Avni Konuk'un 13 ciltlik Mesnevî Şerhi'nin yayınının tamamlanması dolayısıyla duyduğum sevinci ve heyecanı sizinle paylaşmak için yazdım.
Yazı hayatında pek çok genç arkadaşın elinden tutan, bu arkadaşların her tür sorunlarıyla yakından ilgilenen Kitabevi'nin sahibi Mehmet Varış, sessiz ve derinden gerçekleştirdiği bu Mesnevî şerhi yayınıyla bir devrime imza atmış oldu. Medeniyetimizin en önemli kaynaklarından birinin metninin en güzel şerhini, medeniyetimizin ruhunu, letafetini, kesafetini, inceliğini, güzelliğini en iyi ifade eden dilini iğrenç, primitif, köksüz ve soysuz uydurukça kelimelerle tahrif ve tahrip etme ucuzculuğuna gitmeden, sadeleştirmeden yayımlaması her tür takdirin üstündedir. Kaldı ki, Avni Konuk'un dili anlaşılabilir ve muhteşem bir dildir.
Kitabevi'nin kaynaklarımıza dönüş yolculuğu sadece Mesnevî şerhiyle sınırlı değil elbette. Sözgelişi, Cüneyt Köksal ve Murat Kaya'nın özenli çalışmalarıyla Elmalılı'nın makalelerini de o muhteşem diline dokunmadan yayımladı. Yine Kitabevi'nin neşrettiği, Cabirî'nin İslâm düşünce kaynaklarıyla kurduğu derin ilişkiden -problemli yanları da olsa- sarsıcı sonuçlar çıkaran Arap-İslâm aklıyla ilgili dört önemli kitap da düşünce kaynaklarımızla kurulacak ilişkide kilometre taşları olarak okunması gereken kitaplar arasındadır.
Kitabevi, halk kültürümüzle ilgili önemli kaynakları da yayımlıyor art arda. Sözgelişi, yüzyılların çilesiyle yoğrulan halk kültürümüzün, şiirimizin, manilerimizin yer aldığı neredeyse Türkiye'nin bütün bölgelerinin kurucu şehirlerinin Sivas'ın, Erzurum'un, Trabzon'un manilerini, halk şiirlerini doyurucu sunuşlarla yayın hayatımıza kazandırıyor Kitabevi.
Mehmet Varış'a, “bunları basmak, şu kriz ortamında çok riskli değil mi?” diye sorduğumda, “beyefendi, asıl evrensel olan, yerel olandır” diye cevap verince “Eyvallah” demekten başka bir şey bulamadım elbette.
Kitabevi'ni kaynaklarımızı, ruhunu, özünü, kokusunu, derinliğini yansıtan metinleri, dillerine dokunmadan entelektüel ve kültürel hayatımıza kazandırdığı için kutluyorum.
(YENİ ŞAFAK, 02.03.2009)