Önce bir yazı yazıp, ardından o yazıda aslında ne demek istediğini anlatan birkaç yazı daha yazmak zorunda kalan yazarların sayısındaki artış dikkatinizi çekiyor mu? Benim çekiyor. Bir şeyi dümdüz, kaskatı, çırçıplak yazmayıp da işe azıcık üslup, azıcık ironi, azıcık nükte katan yazarların işi giderek zorlaşıyor. Çünkü medya müdavimlerinin kahir ekseriyeti -söz elbette meclisten dışarı-, sözlerin dümdüz, kaskatı ve çırçıplak söylenenine fena halde alıştırılmış durumda. Dolayısıyla bugün ironiyle ya da nükte olsun diye kurulmuş her cümlenin, o kimseler tarafından ciddiye alınması ihtimali var. Bu ihtimal çoğu zaman gerçeğe dönüşüyor ve yazar kısmısının canını sıkacak problemlere yol açıyor.
İşlerin giderek daha da zorlaşacağından ve yakın gelecekte bu günlerin de aranmaya başlanacağından endişeliyim. Yazıya bir parça güzellik katmak ve gerçeğe tersinden işaret etmek gayretiyle kurulan bütün o haylaz cümlelerin; düz düşünmeye, kalıplar halinde kavramaya alıştırılmış zihinlerde tuz buz olacağı günler çok uzakta görünmüyor. Durum bugünden vahamet sınırlarına gelip dayanmış durumda. Dileyen gazetelerin internet sitelerinde durumu kendi gözleriyle tespit ve teşhis edebilir. Hemen hemen her gazetenin web sitesinde bir "Yazarlar" sayfası var ve pek çoğunda da okunan yazının altına okur görüşleri girilebiliyor. Sadece birkaçını okumak bile size yeterli fikri verecektir.
Aslında sözünü ettiğim bu 'algı katılaşması' hali; ironiyi, nükteyi aşan çok daha genel bir problem... Yazarın ifade ettiği fikirlerle yine klişeler üzerinden şekillenen ideolojik kavgalara girişenlerden, kendine eğlence olsun diye açıktan hakaret yağdıranlara kadar her türlü 'tepki', herkese açık bu serbest kürsülerden umuma ulaştırılabiliyor. Bu yapılanın fikrini söylemekle elbette ilgisi yok. Çünkü ortada fikir yok. Daha ziyade bir tür kimliksiz racon kesme hadisesi var ki, o da horozlanma kabiliyeti dışında herhangi bir meziyet gerektirmiyor.
Yine de cümleler içinde "ironik cümle"nin düştüğü mağduriyet durumu daha özel, daha karmaşık... Toplumsal fotoğrafımıza şöyle bir göz attığımız zaman; fikri ya da ideolojik zıtlaşmaların neden böylesine körlemesine sürdürüldüğünü anlamamıza imkân verecek malzemeyi orada görebiliyoruz. Herkesin ancak kendi doğrusuna tutunarak varolabildiği bir ülkede yaşıyoruz nihayetinde. Onlarca yıldır süren kavgalarımızda daha sadede gelebildiğimiz tek bir gün bile olmadı ki, birbirimizi anlama imkânımız olsun. Yani "biraz sonra ve daha sonra söyleyeceğin her şey külliyen yanlış" katılaşması da, bu katılaşma üzerinden yapılan her türlü hoyratlık da makul olmamakla birlikte anlaşılabilir şeyler...
Peki ya ironinin başına gelenler? Onun başına gelenlerin de algı katılaşmalarıyla ilgisi var mutlaka. Ama bunun da ötesinde bir insanî katılaşma durumu yaşanıyor bana sorarsanız. Sözün ifade imkânlarının alabildiğine yoksullaşmakta olduğu bir toplumda, insaniyetin coğrafyası tehlikeli biçimde küçülüyor demektir.
İnsanların tek merkezde imal edilmiş hazır cümlelerle bütün meramlarını anlatabildiği bir dünyada yaşamak istemem ben!
Siz ister misiniz?
(YENİ ŞAFAK, 14.11.2011)