Menu
Bağa destursuz giriyorum, af ola!
Haberler • Bağa destursuz giriyorum, af ola!

Bağa destursuz giriyorum, af ola!


Hayatımda aldığım ilk uyarılardan biri "Kavga edenlerin arasına girilmez" uyarısıydı. Doğrudur; birileri kavga ederken müdahil olmaya çalışanlardan hayatlarını kaybedenler bile çıkar bizim ülkemizde. Kavgada yumruk sayılmaz; o yumruklardan bir veya birkaçı 'aptallık zayiatı' olarak karışanın nasibine düşebilir. Kavgayı çıkaranlar nerede duracaklarını kendileri bilir; destursuz bağa giren ise nerede ve ne zaman duracağını bilmediği için ölümcül darbeler alabilir.

"Türkiye'de sağcı edebiyat yoktur, İslâmcı edebiyat ise niteliksizdir, sol olmayanın hiçbir alanda öne sürebileceği sözü edilmeye değer bir örnek yoktur" diye özetlenebilecek bir kavga devam ediyor bir süredir. Ben öncelikli olarak bizim gazetede Ömer Lekesiz'in yazılarından izliyorum kavgayı; konuya 'kavga' lezzeti katan daha çok onun yazıları zaten...

Ekrem Dumanlı, İskender Pala, Beşir Ayvazoğlu ve Ahmet Turan Alkan'ın yazdıkları, söyledikleri Ömer Lekesiz'in çoğu kez sert eleştirilerine maruz kalıyor. Kimi zaman soldan medet dilenme, ilgi bekleme olarak görüyor Ömer Lekesiz onların çıkışlarını; bazen birisi için "O bitmiştir" diyor, bazen 'sağcı' diye niteleyerek dışlıyor muhataplarını...

Ömer Lekesiz'in yazdıklarının ilgiyle okunduğuna eminim...

İlgiyle okunmayı hak eden bir birikimi ve duruşu var çünkü: Kimsenin yadsıyamayacağı titizlikte bir edebiyat araştırmacısı o. Beş ciltlik 'Türk Edebiyatında Öykü' adlı araştırma-inceleme eseri yanında başta öykü olmak üzere edebiyat üzerine tezler geliştirmiş önemli bir eleştirmen Ömer Lekesiz. Birine 'niteliksiz' demesi, en az birini övmesi kadar önem taşıyor bu yüzden...

Yine de son tartışmada benim anlayamadığım yönler çok...

12 Eylül sonrası şartlarında, o zaman bizlere çok anlamlı gelen bir tartışma gündeme oturmuştu. Kısa süre öncesine kadar sivri dilleri ve kılıçlaşan kalemleriyle ortalığa nizamat vermede kendilerini liyakatli gören 'solcu' kalemler, "İslâmcılar aldı başı gidiyor" demeye başlamışlardı. Tezlerine göre, onlar içi boş kavgalara taraf olurken, İslâm'dan beslenen gençler gündüzlerini ve gecelerini okuyarak geçirmiş, büyük bir birikime sahip olmuşlardı. Toplumun en has katmanları içinden çıktıkları için özgündüler de... Kimbilir kaç yazar, iç geçirerek, "Biz kaybettik, onlar kazandı" itiraf yazılarına imza atmıştı o dönemde.

Bugün o itiraflar unutulmuş olsa da arandığında bulunabilecek bir tazelikteler.

Şaşırtıcı tespitler yapıldığı zaman da övücü sözlerin sihrine kapılma ihtiyacı duymamıştım; tıpkı şimdi tam tersi iddialara fazla kulak asma taraflısı olmadığım gibi... Bir toplum içerisinde yer alanların, hangi eğilim veya ideolojiye sahip olurlarsa olsunlar, birbirlerinden çok farklı olamayacaklarına inandığım için... İster 'sol-sağ', ister 'sosyalist-milliyetçi-İslâmcı' diye ayırıma tâbi tutunuz, kendilerini yazarak ifade edenler arasında sanıldığı kadar derin bir fark bulamazsınız.

Farklı olan nâdir insanların ise dar kalıplara sığmayacak tipler olduğuna inanırım.

Ahmet Hamdi Tanpınar sağcı mı, solcu mudur sizce; milliyetçi veya İslâmcı denilebilecek özellikleri var mıdır? Ya Yahya Kemal'in? Hatta bir zamanlar 'Ant' dergisinde yazmış 'sosyalist' bilinen Yaşar Kemal'in? Günümüzde Selim İleri hangi kesimin yazarıdır?

Farklı olanları kalıplara sığmayanlar arasında aramam, kalıplar içerisinde yazıp çizenlerin niteliksiz olduklarına inanmam anlamına gelmiyor elbette. İskender Pala'nın yazdıkları beni müthiş cezbediyor. Beşir Ayvazoğlu'nu kendim hatmetmekle kalmıyorum, her yazdığını değerli bulup duyurmayı görev de biliyorum. Ekrem Dumanlı'nın öykülerinde insancıl yanlar buluyorum, piyeslerini de ciddiye alıyorum.

Tartışmanın "İslâmcıyız diye sol bizi dışlıyor" boyutunu hiç mi hiç önemsemiyorum. Bu tartışmayı yürütenlerin gözden kaçırdığı gerçek meydanda oysa: 'Sol' ülke gündemini belirleme özelliğini kaybedeli hayli zaman oldu. Dergileri zorla ayakta duruyor. Yazdıkları merak edilen kalemleri yaşlandı, kendilerini rezil etmekle meşgul çoğu. Eskiden birbirlerini överek topluca ayakta kalırlardı, şimdi birbirlerini yererek bireysel olarak ayakta kalma derdindeler.

İskender Pala'yı ve yazdıklarını önemseseler ne olur, göz ardı etseler ne olur? Ekrem Dumanlı iyi öyküler yazıyorsa, onlar bunu takdir etmeseler o öyküler 'iyi' olma vasfını yitirir mi? 'Solcu' eleştirmenler kendilerinden söz etmedi diye, Fatma Karabıyık Barbarosoğlu, Cihan Aktaş, Üstün İnanç gibi ustalaşmış kalemlerin yazdıklarını öykü veya roman kabul etmeyecek miyiz?

Edeceğiz elbette, hiç değilse kendi hesabıma edeceğim.

Tartışma bazen acımasız bir sertlikte geçiyor diye üzülenler çıkabilir; üzülmesinler, kendine güvenin dışa vurmasıdır bu tartışma...

(YENİ ŞAFAK, 15 ARALIK 2009)