Sermüezzin Osman Nuri ile Gülnihal Hanım’ın 1850’li yıllarda Fatih semtinde evlenmeleriyle kurulan Sermüezzin Ailesi’nin, 4. kuşağına da uzanan serüveninin iç-içe anlatıldığı, AYŞE KARA imzalı LÂL Timaş Yayınları’nca okurlara sunuldu.
Mevlana’nın “Bütün alemin halleri, belki bir rüyadır; yorumu öbür dünyada belli olacaktır” sözüyle açılan Lâl, 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 3. gününden başlatılmış.
Büyük dedelerinin mekanında yaşamayı sürdüren 3. Kuşak Sermüezzin’lerin anlatıldığı romanda, 2. Kuşaktaki iki erkek kardeşten birinin Fatih’te, diğerininse devrimlere tepki duyarak Fatih’ten ayrılıp Mekke’de sürdürdüğü hayatlar da önemli kesitleriyle yer almaktadır.
Bu yanıyla Lâl, zaman olarak Birinci ve İkinci Meşrutiyet, Birinci Dünya Savaşı, Ulusal Savaş ve Cumhuriyet dönemlerini kapsamakta olup, Batılılaşmanın, savaşların ve devrimlerin sonuçları da bir aile tarihi üzerinden izlenebilmektedir.
Büyükanne Gülnihal Hanım’dan mülhem olarak çiçek isimleriyle adlandırılan Sermüezzin Ailesi’ne mensup kadınların fedakarlıkları, vefaları, aşkları ve acılarıyla daha ön planda yer aldıkları bu tarih, aynı zamanda Fatih semtinin de değişim tarihi olarak okunabilmektedir.
Bosna Savaşı (1992995) sırasında, Fatih’teki (Sermüezzin) Nergis’in Mekke’deki (Sermüzezzin) Fuad’la yollarının İstanbul’da kesişmesi, bu kesişmenin aşka dönüşüp, saklı bir evliliğe evrilmesi ve bu evlilikten bir bebeğin doğmasıyla süren olaylar dizisi içinde, (Sermüezzin) Fatih’in, Süleyman Peygamber’in mucizesinden mülhem olarak maddenin naklini gerçekleştirme ve bununla adını aldığı Fatih Sultan Mehmet’e layık olma çabası romanın omurgasını oluşturmaktadır.
Nergis’le Fuad’ın yaşadığı olaylarda duygusal boyut etken olurken, Fatih’in çabasında akıl, mantık ve bilim etken olmaktadır. Bu yanıyla Fatih, etkili bir roman kişisi olmasının yanısıra, romandaki tüm ilişkilerin odağında bir tür kurucu / kurgucu kişi olarak da yer almaktadır.
Tüm bu yanlarıyla Lâl, siyaseti de içeren bir aşk romanı olduğu kadar, çoğu zaman canlı bir mekana dönüşen İstanbul’un da romanıdır; tasavvufi bir zaman ve hâl algısının derinlemesine anlatıldığı Lâl’de mekan, bu söz konusu derinliği idrakten, keşfe ve somuta dönüştüren bir işlev üstlenmiştir.
Genelde Bosna’dan Medine’ye kadar kaybedilmiş bir büyük coğrafyanın, özelde Fatih semtinin romanı olan Lâl, siyasi eleştirilerin, değişim sancılarının, tutuculuğun, saklı aşkın ve özgürleşme çabasının da romanıdır.
Lâl, okumakla çok şey kazanılacak bir Ayşe Kara romanıdır.