Şair Yemini ya da Şaklabanlık
Doymak bilmez küresel zorbalar ve hainler, onların küstah ve yılışık görgüsüz köleleri, aşağılık kompleksi ve şartlandırılmış çaresizlikle kendi insanı sevmeyen, küçümseyen devşirilmiş taşralılar, yeryüzünde bin bir türlü zulme ve ölüme sebep olurken; borsaları, bankaları, yayınları ile yalanı ve arsızlığı eviçlerimize kadar sinsice sokarken; kanın ve zulmün korkunç seslerinden besteledikleri yaylımateş senfonilerini kardeşlerimizin ruhlarına yöneltirken, bunlara "insanca ve sanatkarca" karşı durmuyorsak kokladığımız çiçek zakkum olsun, yüzümüze değen yaprak kırbaç olsun. Hiç olmazsa hak divanında yüzümüz olsun.
*
Şiir de şair de edebiyat da, dayatmanın, jakobenizmin, darbelerin, ihanetlerin, sömürgecilerin, zalimlerin, efendilerin avuçlarından dökülen kadar özgürlükten anlayanların karşısında; bireysel ve toplumsal özgürlüğün ve iradenin, milletinin merhametinin ve ahlakının ve hatta isyanının yanında değilse, sahtekardır, şaklabandır, köledir.
Kutsanılan yanılsamalar
Hain kurgulara, zaman süvarilerinin yolculuğuyla direnen edebiyatımız olacak, kalbimiz, arsız haberlerin kara sularına çakılıp kalmayacak; ırmaklarımız yatak değiştirecek. Yeter ki, kutsadığımız yanılsamaların bozkırını görelim.
Şiir/Şuur
“Mü’mine de iman ne güzel uymuş/Ali’ye de Selman ne güzel uymuş” demişti KulHüseyin, ihtimal bugün şiir yazsaydı şöyle devam ederdi:
ey şairler akıl fikir eyleyin
şiire de şuur ne güzel uymuş
Hatırlanan
"İnsanca ve artistçe" demişti Zarifoğlu. İnsanca olan, daima saflığa, merhamete, aşka, masumluğa ve mahzunluğa açılmaktır. Zarifoğlu, Afganistan ve Filistin direnişlerini kendi haritasının merkezine yerleştirirken, umudunu, direncini ve masumluğunu çocukların gülüşlerinden alırken hep insancadır. Artistçe olan, mekanın insanın ve zamanın muğlak dili olan imgeler ormanına dalmak; düşsel gerçekliği ve dilini milletinin diline değdirerek tatmaktır. Artistçe olan, insanca olanın formudur.
“Rasim, bir rüya gördüm, Necip Fazıl bana yirmi beş yıl sonra burada buluşacağız dedi.” Cahit yanlış duymuştur rüyasındaki zamanı, Rasim Özdenören’in anlattığına göre yirmi beş yıl sonra değil, yaklaşık yirmi beş gün sonra vefat eder şair: 7 Haziran 1987
Kötülük
"Dede bunlar kim?" "Bunlar 'diri' olan hiç bir şeyi sevmeyenlerdir evladım; garplılar bunlara 'nekrofilik' derler, eslaf ise 'duhul-ı naaş'derdi, ki bunlara, 'Allah kalplerindeki karanlığı kaldırsın' deyi dua etmek münasiptir" "Dede kötülük nedir?" "Kötülük, kendini sevmeyenin ötekinden intikamıdır evladım"
Görgüsüz Modernizm
Görgüsüz modernliğin eğitim enstrümanları, gerçekliği olmayan “kitap okuyun çocuklar” safderunluğunu dillendirmek yerine, kitabı birlikte okusalardı ve birlikte türkü söyleselerdi ihtimal şimdi daha ince, daha yürekli, daha merhametli evlatlarımız olurdu.
*
Necatigil'in şöyle bir dizesi vardı: "Yazmaya Orhan Kemal olmalı". Aklıma şöyle geldi benim de "dayatmacı görgüsüz modernistleri ve kendi milletine hain devşirilmiş taşralıları yazmaya Cemil Meriç olmalı"
"Görgüsüz modernizm" nitelememi yanlış anlamışsınız efendim. Modernizme görgüsüz demedim (ki desem de olur) bize dayatılanın görgüsüz olduğunu söyledim. Evet, inkırazın "aşiyan"ına kilitlenmek görgüsüzlüktü. "Mukavemet" fikrini gerilik saymak görgüsüzlüktü. Bütün edebi okul müfredatını "Anlatamıyorum"a, "Otuzbeş Yaş"a bağlamak görgüsüzlüktü. Çoğu modern dünya maskeli asimilasyon yayınlarını okumayı yüceltmek görgüsüzlüktü. Sahte bir ulusal tanrılaştırma görgüsüzlüktü.
Olanbiten
Son yıllarda, aylarda Amerika'da Avrupa'da hiç bir ölçüye sığmaz olarak görülenlerin aslı şudur: Görgüsüz modernizmin ve onun devşirdiği sözüm ona yerlilerin, sadece sanayi mamülleri distribütörleri olmadı tabi, siyasette, edebiyatta, ilahiyatta, sosyolojide distribütöryal koloniler oluştu. Bu koloniler ortaya çıktıkça ve paçozlaştıkça distrübitöryal yapının sahipleri görünmeye başladı. Hepsi bu.
*
Haçlı ittifakını başlatmışlar... Sen kendine şunu sor: Hakk ittifakı nasıl kurulacak
* İtibar dergisi S.73 Ekim 2017
1963 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk orta ve lise öğrenimini aynı şehirde gördü. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Maraş’ta 4 yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra Sütçü İmam Üniversitesine asistan olarak geçti. Aynı üniversiteden 1996’da yüksek lisansını, Hacettepe Üniversitesi’nden 2000 yılında doktorasını tamamladı. Halen Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Mehmet Narlı, 1987 yılından bu yana Dolunay, Kırağı, Kanat, Türk Edebiyatı, Yedi İklim, Hece, Varlık, Dergah, İtibari İzdiham, Muhit gibi dergilerde şiir ve edebiyat eleştirileri; Türk Dili, Türkbilig, İlmi Araştırmalar, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları gibi dergilerde akademik yazılar yayımlıyor. Narlı, 2007 yılında Türkiye Yazarlar Birliği tarafından inceleme dalında yılın yazarı ödülünü aldı. Şiir Kitapları1. öylece Yeryüzünde, Muhitkitap,20202. Ömürlük Yara, İz Yayınları, 20173. Dil Kapısı, Öncükitap Yayıncılık, 20104. Ruhumun Evvelyazıları, Meb, 19985. Çiçekler Satılmasın, Dolunay, 1988 Akademik Kitapları1. Orhan Kemal’in Romanları Üzerine Bir İnceleme, Kültür Bakanlığı 20022. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, 20063. Roman Ne Anlatır, Akçağ Yayınları, 20084. Şiir ve Mekan, Hece Yayınları, 20085. Şiir Çözümlemeleri, Kriter Yayınları, 20106. Edebiyat ve Delilik, Akçağ Yayınları 20137.Çağdaş Türk Romanı, Anadolu Üni. 20118.Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri, Anadolu Üni. 20119.Roman Sevdaları, Akçağ Yay. 201510. Şiir Burcu, Akçağ yay. 201511. Öykü Burcu, İz Yayınları 201612.Kahire ve Paris Notları, Cümle Yayınları, 2017 13. 40 Soruda Türk Romanı (editör) Ketebe Yay 2019