Menu
VAROLMUŞ MEDENİYETLERDE ÜRETİLEN BİLGİNİN DİĞER  MEDENİYETLERE AKTARIMI
Deneme/İnceleme/Eleştiri • VAROLMUŞ MEDENİYETLERDE ÜRETİLEN BİLGİNİN DİĞER MEDENİYETLERE AKTARIMI

VAROLMUŞ MEDENİYETLERDE ÜRETİLEN BİLGİNİN DİĞER MEDENİYETLERE AKTARIMI

Sunuş

Yazıma ünlü düşünür ve bilim insanı olan Chartesin sözü ile başlamak istiyorum. “Biz 
devlerin omuzlarına tünemiş cüceleriz”. Bu sözle başlamamın sebebi ise geçmişte ortaya konulan bilimsel konuların ve onu üreten kişilerin önemini bizzat yansıtmasıdır. Akıllara özellikle şu soru gelebilir; peki biz bu bilim insanlarını ve onların ürettikleri eserleri bugün nasıl bilebiliyoruz? Özellikle bundan 7000 yıl önce var olmuş Mısır medeniyetini ve sonrasında gelen Mezopotamya, Babil, Antik Yunan gibi medeniyetlerin birikimlerine nasıl vakıf olabiliyoruz? Bu yazımda, bizlerin İslam medeniyetinde üretilmiş bilgileri ve bu bilgilerin kimler tarafından ortaya konduğunu; ayrıca bu bilgilerin taşıyıcılarını ve bugünkü üreticileri ve taşıyıcı unsurlarını nasıl bildiğimiz hakkında inceleme yapacağız.

İslam Medeniyetinde Bilimin Üretici ve Taşıyıcıları ve Günümüzde Bunları Gerine 
Getiren Unsurlarla Karşılaştırma

İslam medeniyeti Hz. Peygamber ile başlamış ve halen devam etmekte olan bir kültür 
ve medeniyettir. Hz. Muhammed’in ölümünden kısa bir süre sonra siyasi ve ilmi konularda sorunlar ortaya çıkmıştır. Yönetim(siyaset) sorunları halifeler ve diğer yöneticiler elinde çözülse de ilmî ve sosyal işlerde sorunlar felsefeyi ve düşünmeyi gerektirmekteydi. Günümüz modern bilim (science) anlayışıyla felsefeyi bilim olarak kabul etmek pek mümkün olmamaktadır. Fakat İslam dönemi ilmi çalışmalarına ve tasnif-i ulum (ilimler tasnifi) kitaplarına bakıldığında da felsefe bilim olarak kabul edilmektedir. İlk felsefi eserler ortaya konmaya, tercümeler yoluyla diğer medeniyet ve ilim insanlarına ulaşmaya başladığından itibaren çeşitli alanlarda da bilimsel hareketlilik ivme kazanmıştır. Felsefi düşünce ve bilimsel düşünce birlikte doğmuştur (ayrı düşünülmemelidir). Ayetler, bu bilimsel faaliyetlerde yadsınamayacak bir yere sahiptir. Kuran-ı Kerim’de de görülmektedir ki çeşitli alanlarda bilime sevk eden ayetler mevcuttur. Örnek vermek gerekirse “Üzerlerindeki göğü nasıl kurduğumuza ve süslediğimize bakmazlar mı? Bir çatlağı da yoktur onun.” (Kaf suresi 6). Hesap alanında, Hz. Ali döneminde ticari faaliyetleri kolaylaştırmak amacıyla Hindistan’dan gelen tacirlerden hesap alanında çeşitli bilgiler öğrenilmiştir. Bu, bize toplum-medeniyet-dil-kültür fark etmeksizin bilime ve bilgiye sıra geldiğinde İslam toplumunun daha iyi ve pratik olanı kabullendiğini açıkça göstermektedir. Bu bilgilerin ışığında İslam medeniyetinde entelektüel bir kesimin oluşması pek şaşırtmamaktadır. Bu ilim erbabı kesim daha çok dini ve günlük ihtiyaçları karşılamak amacıyla doğdu ve devamında felsefe ve düşünce temelleri atıldıkça evrensel bir ekol olmaya başlamıştır. Bu entelektüel faaliyet içinde bulunanlara alim (ﻋﺎﻟﻡ) denmektedir. Bu âlim sınıfı ilk olarak Kur’an ilimlerinden (hadis, fıkıh, tefsir vb.) esinlenerek çalışmalarına başlamamışlardır. Tabî ilimler olarak da örneğin tıbb ilmi Hz. Peygamber döneminden önce de bilinmekteydi fakat İslam kültürü ve düşüncesiyle ile tıbb farklı bir form/felsefe kazanmıştır diyebiliriz. Âlimler sınıfını yazımda İslam medeniyetindeki üreticiler kısmında inceleyeceğiz ve âlimler de kendi içinde farklı dallara ayrılmaktadır. Bunlar; kral olup bu entelektüel faaliyete katılmış olanlar, yabancı topraklardaki eziyet ve zulümden kaçan bilim insanları, himaye altında çalışanlar ve kendi çabaları ile ilmi faaliyetlerini devam ettirenlerdir.

İlk olarak kral olan âlimleri inceleyeceğiz. Bu sınıfa giren en ünlü âlim Uluğ Bey’dir. 
Uluğ Bey kral olmadan önce de ilmi faaliyetler ile uğraşmaktaydı fakat kral olmak nasip olunca bu ilmi faaliyete kendi istekleri doğrultusunda yön vermiştir. En ünlü faaliyeti ise Semerkand rasathanesini kurup etrafında entelektüel bir çevre oluşturmasıdır. Bu çevrede en bilinen âlimlere örnek ise Kadızade-i Rumi ve Ali Kuşçu’dur. Öyle ki bu rasathane yapısı günümüze gelmiştir ve ortaya çıkarılan eserler Osmanlı’ya kadar aktarıla gelmiştir. Kadızade’nin torunu Ali Kuşçu, Fatih’in matematik hocasıdır. Kral alim zincirinden yetişen bir başka alim bir padişahın hocası olmuştur. Âlim krallar tarih boyunca eleştirilere maruz kalmışlardır. Bu eleştiriler daha çok devlet işleriyle daha az ilgilenmekten kaynaklıdır. Eleştirilere rağmen bu krallar ilmi faaliyetlerde başarılı olduklarını görüyoruz. Nitekim bir devleti dilsiz ve bilimsiz olmak daha çabuk tarihten siler. Kanaatimce bu başarı diğer insanlara oranla kaygılarının azlığından kaynaklanmaktadır.

Eziyet ve zulümden kaçan bilim insanları, İslam medeniyetinde önemli bir yere 
sahiptir. En bilindik örnek ise Nesturî’lerdir. Nesturîler Doğrudan İslam devletine sığınmamışlardır fakat kaçtıkları topraklar fethedilince önemli bir bilgi birikimi onlarla beraber İslam dünyasına girmiştir. Hiçbir âlim, bilim insanı, önemli şahsiyet yaşadıkları topraklar fethedilince herhangi bir eziyet ile karşılaşmadıkları için ilmi faaliyetlerini devam ettirebilmişlerdir. 

Himaye altında bulunan âlimlere gelirsek; belli bir kişi için çalışan sınıftır. Bu 
alandaki en bilindik örneği Bermekiler oluşturmaktadır. Bermekiler o dönemde bugünkü Royal Society gibi çalışmakta ve âlimlerin çalışmasına uygun ortamı sağlamaktadır. Bu söylediğimizden sadece belli başlı ailelerin finanse ettiği anlaşılmamalıdır. Himaye edenler arasında kral ve halk da mevcuttur. Halk tabii ki büyük bütçelerle değil daha çok günlük yemek ihtiyacını ya da giysi ihtiyacını karşılamaktaydı. Hiçbir himaye altında olmayan âlimler ise krala sundukları eserlerden ya da varaklardan paralarını kazanmaktaydılar. 

İslam medeniyetindeki âlimler sınıfını açıkladıktan sonra bu insanların ortaya 
koydukları çalışmaların ve bilgilerin bugün bilinebilmesinde en büyük role sahip olan sınıf taşıyıcılardır. Burada taşıyıcılardan kastettiğimiz ise seyyah talebeler, seyyah âlimler, başka bölgelere gönderilen heyetler, ticaret kervanlarıdır. Ayrıca âlimlerin ürettiği eserler, o dönemde yapılmış olan illüstrasyonlar da ilmin taşınmasında katkısı büyüktür. Tabii ki bunlardan başka taşıyıcı özelliğine sahip sınıflar mevcuttur fakat burada saydığım sınıflar en temel olanlarıdır. Kitaplar, risaleler ve varaklar bugün incelendiğinde o günkü bilgiyi elde etmek için kullanılan en temel ve güvenilir kaynakların başında gelmektedir. Âlimler daha çok kitap yazarak bilgilerini çok büyük bir kitlelere yayabilmişlerdir hatta bu, çeviri faaliyetleri ile başka ülkelere de ulaşmış ve etkili olmuştur. İllüstrasyon sözlükte resimleme sanatı olarak geçmektedir. İslam kültüründe bu konu hakkında muhtelif görüşler mevcuttur. Bazı kesimler resim yapmanın Allah tarafından yasaklandığını düşünmüştür. Kanaatimce bunun o dönemde etkili olduğunu pek söyleyemeyiz bunu Makdisi’nin belirttiği üzere Safevi sarayının duvarlarında devletin krallarının resimlerinin mevcut olduğunu söylemek gereklidir. Resimler o günkü kitaplarda açıklanmamış birçok bilgiyi ve görüşleri bize kazandırmıştır. Bu konuda örnek vermek gerekirse İslam medeniyetinde yapılmış bir illüstrasyona bakıldığında resimdeki insanların çekik gözlü olduğu görülmektedir. Bu bize kitaptan elde edemeyeceğimiz bir bilgi sunmaktadır. Bu bilgi o dönemdeki Orta Asyalı insanların İslam medeniyetindeki önemini çok iyi yansıtır.

Seyyah âlim ve talebeler ile bilginin yayılmasının sebebi ise seyyah âlimin havza 
havza gezmesi, seyyah talebenin ise hocasını diyar diyar takip etmesidir. Bu seyyah âlim gittiği ilim merkezlerinde -daha çok camilerde olmak üzere- dersler vermektedir. Bu dersler halka açık olduğu için o derse katılan insanların bazıları not almaktaydılar ya da ezberlemekteydiler. Böylece bir hocanın verdiği ders o halkadaki insanlar aracılığıyla kendi havzalarındaki (Bağdat, Endülüs vb.) ilgili insanlara hızlı bir şekilde yayılıyordu.

Son olarak bahsetmemiz gereken taşıyıcı ise heyetlerdir. Heyetler o dönemde çeşitli 
ülkelere seyahatler yapmaktaydılar. Bu seyahatlerde gördüklerini ve duyduklarını çoğunlukla yazarak kayıt altına almaktaydılar. Bazı seyahatler ise sadece bilimi elde etmek için yapılıyordu. Bunlardan bir tanesi Halife Memun döneminde Bizans’a yollanan ve kitap temini ile görevlendirilmiş heyettir. Bunun yanında başka ülkelerden gelen heyetler de mevcuttur. İslam medeniyeti için hayati önem taşıyan en önemli heyet Hindistan’dan gelen heyettir ve bu heyetin yanında getirdiği Sindhind adlı eserdir. Ticaret kervanlarının işlevi de heyetlerinkine benzemektedir. Bu kervanların taşıdıkları mallar her türden olabiliyordu. Bazen kitaplarda bu kervanlar aracılığıyla taşınıyor ve satılıyordu. Aynı zamanda kervandaki insanlar farklı düşünceleri, geldikleri ülkedeki kültürü ve bilimsel faaliyetinde aktarıyordu. İslam medeniyetinde bilimsel bilgi temel olarak bunlar aracılığıyla doğal ya da kasıtlı bir şekilde taşınmaktaydı.

İslam medeniyetindeki üreticileri ve taşıyıcıları açıkladıktan sonra bunların arasındaki 
ilişkiden de söz etme gereksinimi duymaktayım. Bu ilişki doğrusal bir ilişki olmakla beraber, birbirinden ayrılamaz bir bütünü oluşturmaktadır. Bu ilişki en açık şekilde karşımıza âlimler-üreticiler ve kitaplar –taşıyıcılar olarak çıkmaktadır. Âlimler, kalıcı olması ve geniş bir kesime hitap edebilmesi sebebiyle ilk olarak birikimlerini kitap yazma ile yansıtmışlardır. Bunun yanında talebe yetiştirmek ve teşvik etmek yine başka bir aktarım yönüdür, bu es geçilemez elbette. Kitaplar ve âlimler arasındaki ilişki, kitapların âlimlerin görüşlerini direkt yansıtabiliyor ve başka kişiler tarafından değiştirilemiyor olmasıdır. Bir görüşte veya metotta ayrılık yaşandığı anda buna karşı çıkmak veya düzeltmek yine sadece başka bir reddiye-şerh-risale yazmakla karşılanabilmekteydi ve her adım bilimler tarihinde birer zenginlik olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden de eser yazmak çok rağbet görmüştür. Kitabın taşıyıcı olmasının fail nedeni âlimdir. Bunlar birbirinden ayrılamaz şeylerdir. Âlim olmasa kitaptan söz etmemiz mümkün değildir. Nitekim yazılı kaynak daima sözlü kaynaktan daha ileriye gitmiştir. 

Diğer taşıyıcı ve üretici ilişkisini seyyah âlimler ve taşıyıcı onların düşünceleri 
çerçevesinde incelememiz gerekmektedir. Buradaki seyyah âlimler aslında geçişli bir role sahiptirler. Açıkça belirtmek gerekirse seyyah âlimleri hem üretici olarak hem de taşıyıcı olarak kabul edebiliriz. Bu şöyle olmaktadır: Seyyah âlimler düşüncelerini havza havza gezerek birçok yerde yaymakta ve gittiği yerlerde başka âlimlerle ilişkiler kurarak yeni bilgiler edinmekteydiler. Seyyah âlimler burada hem kendi bilgisini taşıyıcı rolü hem de bilgi toplama yönü açıkça görülmektedir. Üreticilik rolüne gelirsek, edindikleri yeni bilgiler âlimlerin kavgasında bir karmaşaya sebep olup yeni bilgiler üretmesini muhakkak ki sağlıyordu. Seyyah âlimlerin bilgilerini direkt insanlara camilerde/mescitlerde/sohbet halkalarında sunması ise aslında kafa karışıklığının önüne geçiyor ve daha anlaşılır olmasını sağlıyordu. Bu aktarım tarzının kitaptan daha etkili bir taşıyıcı role sahip olduğunu söylemek kanaatimce yanlış olmayacaktır.

İllüstrasyonlardan da kısaca bahsetmek gerekirse, bu kaynaklarda âlimlerin kendi 
dünya tasavvurlarını, düşüncelerini ve gördüklerini direkt bizlere yansıtması açısından yadsınamayacak derecede önemlidir.

Son olarak ise modern dünyada üretilen bilginin üretilmesi ve taşınmasından 
bahsetmek gerekmektedir. Bunun önemi ise geçmişten günümüze değişimleri daha iyi görmek, geçmiş ile modern dünya arasında bağlantı kurabilmek ve bu bağlantıyı anlaşılır kılmaktır. Günümüz üreticilerine baktığımızda geçmişteki bilgi üreticileri arasında aslında pek bir fark görülmemektedir. Felsefenin gelişimi ile birlikte bazı kavramları anlamamız değişti ya da yeni kavramlar ortaya çıktı. Günümüz üreticilerine baktığımızda bilim insanları olarak adlandırılmaktadır fakat bilim üreten insanlar arasında geçmiştekinden farklı olarak felsefeciler yerinin alamamaktadır. Daha çok müspet ilimler (exact science) alanında çalışan kişileri içermektedir. Bunun sebebini üstte belirtmiştik. Taşıyıcılardan bahsetmek gerekirse, bu alan geçmiştekinden farklı olarak daha çok imkâna sahip olmuş ve bilimin insanlara hızlı ulaştırılması için ellerinden geleni yapmışlardır. Bunlar geçmişteki himaye altında bulunan âlimlerin yerini alan bilginin kurumsallaşması içinde çalışmış olan kurumlardır. Bu kurumlara örnek vermek gerekirse bugünkü Royal Society ya da ülkemizden TÜBİTAK gibi kurumlardır. Bunlar bilginin üretilmesi ve yayılması için ellerinden gelen yardımları bilim insanlarından esirgememişlerdir. Örneğin bilginin üretilmesi için bilim insanlarını bünyelerinde çalıştırmışlar, bilginin yayılması için ise bu çalışmalardan arşivler oluşturmuşlar ve insanların ulaşmaları için ücretsiz olarak halka açık hale getirmişlerdir. Bir örnek vermek gerekirse, normal şartlarda bilim insanlarını bir araya toplamak zordur fakat kurumlar  bunun finansmanına kadar ayarlayıp her şeyi daha kolay yoldan çözüp halkla bu insanları buluşturabiliyorlar. Günümüzde bilginin taşınmasında en etkili ola araç kuşkusuz internettir.  internet kapsayıcı olmakla birlikte geçmişteki seyyah âlimlerin havza havza gezerek buluştuğu insanların gerçekleştirdiği görevi yalnızca bir tıklama ile gerçekleştirebilmektedir. Bu kolaylık alimlerin ya da talep edenlerin harcaması gereken parayı başka ilmi faaliyetlere harcama imkânı sunmakta hatta bilimin gelişmesinde katkıda bulunmaktadır. Kitaplar bugün de bilginin taşınmasında etkilidir hatta günümüzde kitaplara ulaşmakta yaşanan sorunlar günümüzde pek yaşanmamakta ve burada da aslında internetin taşıyıcı rolünden yararlanılmaktadır. Bu şöyle olmaktadır kitapların e-kitap haline gelmesi ile aslında erişim daha kolay ve maliyetsiz hale gelmektedir. Günümüzde, geçmişte etkili olan heyetler ve ticaret kervanlarından söz etmek mümkün değildir. Bunların yaptıkları işlevi günümüzde internet platformları yerine getirmektedir.

Sonuç

Geçmiş medeniyetlerde ve günümüz toplumlarında bilgiyi üretme, sahip olma, onu 
geliştirme ve en pratik hale getirip kullanma ihtiyaç olarak görülmektedir. Her medeniyet tarihsel sürecinde en iyi iletişim kurduğu medeniyetin mirasını ve bilgi varlığını kendisine alabilmiş ve teşbih edecek olursak bayrağı bir adım öteye taşımaya gayret etmiştir. Hem aktif olarak bilgiyi aktarma hem onu geliştirmek temel gayelerdendir. Yakın dönemlerden örnek verecek olursak İslam medeniyetinin belirli bir seviyeye çıkardığı bilimsel faaliyetler bugün modern biliminin temel taşlarını oluşturmaktadır. İslam medeniyetinde bilgi âlimler tarafından oluşturulmuş ve âlimler ile doğrudan bir ilişkiye sahip şekilde, taşıyıcı unsurlarca taşınmışlardır. Bazen âlimler hem taşıyıcı hem de bilgiyi üreten sınıf olmuştur.  Modern bilim dünyasında da bilgi yine aynı şekilde âlimler ve taşıyıcılar tarafından üretilip taşınmıştır. Bilim ve felsefe terminolojisinin değişmesiyle farklı üretici ve taşıyıcılar yeni adlara ve formatlara dönüşmüştür. Âlimler yerine bilim insanları terimi kullanılmaktadır. Bu farkı başka terimlerde de görüle bilmektedir. Modern dünyada üreten sınıf bilim insanları olmuştur. Bilginin yayılması ise taşıyıcı unsur olan internet, kurumlar ve kitaplar tarafından yapılmaktadır.


Kaynakça

Johannes PEDERSEN İslam’da Kitabın Tarihi

ALPEREN

15.05.2001 yılında İstanbul'da dünyaya geldi. Lise eğitimini Yenibosna Anadolu Lisesinde tamamladıktan sonra Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesinde Bilim Tarihi bölümüne başladı. Ayrıca 29 Mayıs Üniversitesinde halen Arapça eğitimime kaydoldu. Eğitim hayatı devam ediyor.