Muhammet Erdevir’in Kadran Yayıncılık’tan çıkan Son Gül İçin Prelüt adlı öykü kitabı içindeki farklı tema ve anlatım teknikleriyle ve elbette adıyla dikkat çeken bir kitap oldu. İçinde 19 öykü olan bu kitap en çok şiirsel üslubuyla dikkatimi çekti. Öyküler, yalnızlık, yenilgi, aşk ve bekleme konularına yoğunlaşmış. Bu okuyucuda ruhsal açıdan bir kıpırdamayı sağlıyor. Eğer bu konularla alakalı bir derdiniz varsa –ki derdi olmayan yoktur muhtemelen- bu kitap tam da size göre. Çünkü yazar, bu derdini çok güzel anlatıp sizin de duygularınıza tercüman oluyor en klişe tabirle.
“Siste Kerem: Yakın Şiir, Uzak Aslı” adlı ilk öyküsünde anlatım iç monolog ve dış ses tekniğine yaslanır. Bu öyküde “bekleme/beklenti” şiirsel bir dille ifade edilmiş, bu ifade biçimiyle öykü, okuru içine çekerken bir kitapseverin de hikâyesine tanık oluruz. Öyküde dikkat çeken bir diğer husus da atmosferinin sıcaklığı ve yazarın bilinçli olarak başvurduğunu düşündüğüm söz sanatları. Şüphesiz bunlar öyküye derinlik ve kolay okunurluk katmış.
Öykülerin bazılarında sen dili anlatım şekline de başvurulmuş. Özellikle “Hiçbir Yürek Vurgusu”nu bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bu öyküde dikkat çeken bir cümle var. Yazımızın başlığını ve sık sık belirttiğimiz şiirsel üslubun bilinçli tercih edilişi savını da haklı çıkaran bir tümce. Adeta bir itiraf gibi:
“Öyküler arasında şiirler gizliyormuşum. … Ben de kalktım kırık dizeler bıraktım sözlerimin arasına.”
Bu cümleden de anlaşılacağı gibi yazar Erdevir, bu anlatım biçimini bilerek tercih etmiş.
Bazı öyküler tahkiyeden uzaklaşıp deneme türüne yaklaşır. Birkaç öyküsü hariç diğer öykülerde bunu görürüz. Bu, sanırım yazarın dile olan hassasiyetinden kaynaklanıyor.
Benim en sevdiğim öykülerinden biri “Hafifleyen Önce, Çoğalan Sonra” adlı öykü oldu. Bu öyküde tahkiye geleneği ustaca kullanılmış. Tutarsız, ciddi olamayan, hayatı hafife alan bir adamın hikâyesi anlatılmış. Her ne kadar kahramanımız hiçbir şeyi ciddiye almıyor gibi dursa da aslında onun bir yüreğinin olduğunu ve o yüreğinde büyük bir acının yaşandığını fark ediyoruz. Belki de bu günümüz bireyinin de en çok bildiği veya şahit olduğu bir durumdur. Dışım gülerken içim kan ağlıyor klişesinden ziyade ruhumuzda yarım kalan duyguların hikâyesidir bu.
Tahkiyenin en çok hissedildiği öykü “Firari” adlı öyküyü olduğunu belirtmekte fayda var. Bu öyküde tasvirler de çok güçlüdür. Bu açıdan Firari öyküsü Hafifleten Önce, Çoğalan Sonra öyküsüne benzer.
Aşk her öyküde alt tema olarak var. Birbirine sevdalı bir aşk değil bu. Tek taraflı, platonik bir aşk söz konusu. Bu aşklar bir iç geçirme olarak çıkar karşımıza. Dolayısıyla da bir kavuşmadan bahsedemiyoruz.
Kitaba adını veren “Son Gül İçin Prelüt” öyküsü aşk teması etrafında şekillenir. Sevgiliye bir haykırış gibidir bu öykü. O yüzden teknik olarak da mektuba benzer. Buradaki atmosfer mektup türünü anımsatması açısından da deneysel bir öykü izlenimi verir.
Öykülerin bazılarında şairlerden birkaç dizelik alıntılar yapılmış. Bu, sanırım yazarın da şiirle olan bağından veya yazarın şiire olan yatkınlığından, daha doğru bir ifadeyle yazarın şairliğinden kaynaklanıyor.
Öykülerin çoğunda rüya, hayal âlemi, dalgınlık gibi soyut konular da varlığını gizlice sürdürür. Öyküde gizlenen şiirler gibi bu konular da bir şekilde örtük olarak karşımıza çıkar.
Beni en çok etkileyen öykülerden biri de “Ateşten ve Dumandan” adlı öyküydü. Bir işte dikiş tutturamamış Halit Bey’in hüzünlü öyküsü. Melodrama düşmeden, içimize dokunan bir öykü yazmış Muhammet Erdevir. Bu öykü anlatım biçimi ve tahkiyedeki başarısıyla diğer öykülerinden ayrı bir yerde konuşlanır. Dil yalın ve doğaldır. Bu üslup, öykünün atmosferini gerçekçi kılmış. Halit Bey ömrünün son günlerini yaşamaktadır. Hırçın, asabi ama zaman zaman da şakacı tavırlar takınır. Ölüm ona yaklaştıkça hayata, ailesine ve çevresine karşı karmaşık duygular içine girip üzülür. Sonra bu üzüncünü bir latife ile def eder. Bu belki birçoğumuzun gördüğü bir durumdur. Ailemizden birinin hasta yatağında olması hem büyük bir yük hem büyük bir keder hem de ifade edilmesi güç bir yaşama biçimidir. Hasta kırılgan ve üzgündür çoğu kez. Zaman zaman yaptığı şakalar evlerimize neşe katar. Halit Bey aslında tam da böyle bir kahraman. Yazar bu ev halini çok güzel bir cümleyle ifade etmiş.
“İçinde hasta yatan ev dumanlı bir dağ başı gibidir.”
Öykülerde birinci ağızdan anlatım, ikinci ağızdan anlatım (sen dili) ve hâkim bakışla anlatımlara başvurulmuş. Bu açıdan yazarın bu anlatım yöntemlerinin tümünde başarılı olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz.
“Birtakım İncelikler” adlı öykü dert edindiği konu bakımından önemli bir hikâye. Öyküde günlük sorunlara, işsizliğe, yoksulluğa değinilmiş. Hayal ile gerçek, rüya ile kâbus, somut ile soyut’un iç içe olduğu bu öyküde iç monolog anlatımdan yararlanmış yazar. Bunu yaparken de döngüsel bir anlatım tekniğine başvurulmuş. Bu açıdan kitabın önemli öykülerinden biri olarak yerini alır bu öykü.
Bazı öykülerde türkülerin ezgisi değer kulaklarımıza. İçimiz çiçeklenir.
“Osman’ım Osman’ım, zeybek Osman’ım.”
“Kızarmış gonca gül gibi yüzlerin,
Şah-ı Gülistan’dan güzelsin, güzel.”
Okuduğumuz, bu türkülerin hikâyesinden ziyade, söz konusu türkülerin öyküde fon olarak kullanılmasıdır. Aynı şey alıntılanan dizeler için de geçerlidir. Burada güdülenen temel amaç ahenk olsa gerek.
Muhammet Erdevir’in öyküleri tahkiyeden sıyrılmış, deneme türüne yakın öykülerdir. Bu yönüyle okuyucuya farklı bir okuma tecrübesi yaşatacağını düşünüyorum.
Ekim 1989 Nizip doğumlu. Türkçe Öğretmeni. Öykü ve yazıları, Varlık, Notos, Heceöykü, Muhayyel, Mahalle Mektebi, Edebiyatist, Edebiyat Nöbeti, Dergâh, Türk Edebiyatı, Mavi Yeşil, MEB Ya/da, Geçerken dergilerinde ve bazı internet sitelerinde yayımlandı. Korkunç Beyaz adlı öykü kitabı İz Yayıncılık’tan çıktı.