Menu
'SEN YOLA DÜŞENDE'
Deneme/İnceleme/Eleştiri • 'SEN YOLA DÜŞENDE'

'SEN YOLA DÜŞENDE'

Yazar, kelime işçisidir, onları düşüncenin ilmeklerinden geçirir ve atölyesinde dokur. Böylece kendine özgü desenler ortaya çıkarır. Okuyucu, o  desenlerin anlattığı şeylerin ancak ön yüzünü bilir, arka yüzünde ise yazarın kendisi vardır. Yazılanlar hangi duyguyu aktarırsa aktarsın, sonunda ağacın dalları gibi aynı yerde birleşirler. Çünkü aynı kalemden çıkmışlardır; aynı gövdeden yükselen dallar gibi.

Mehmet Kızılay’ın yeni kitabı Sen Yola Düşende çıktı. Kızılay  “Özdeyiş” kısmında ikinci kitabın heyecanını  “dünyaya ikinci kez gelseydim” sorusuyla eşdeğer tutuyor. İlk kitabı Umut İstasyonu’nun bir bakıma olgunlaşmış devamı niteliğinde gördüğü kitabın içeriğinden bahsettiği satırlarında şöyle diyor: “Umut, hüzün, aşk ve gündelik acıların önemli yer tuttuğu “ Umut İstasyonu “ isimli kitabımdan sonra; umudu, hüznü kapsar halde olgunlaştırarak, öfkeyi sabırla terbiye ederek, gündelik acıları erdemin omuzlarına yaslayarak nesnel gerçeklerin ağırlıklı olduğu “ Sen Yola Düşende “ kitabımı sizlerin beğenisine büyük bir heyecan ve umutla sunuyorum. Önsözde söyledikleri de içerik ile ilgili okuyucuya  ipuçları vermekte.

Kitapta genel olarak öykümsü deneme yazıları var. Okuyucuyu yormayan, sıkıcılıktan uzak ve duygu yüklü bu yazıların geneli sevgi, özlem, ayrılık gibi temaları işliyor. İnsan varolduğundan bu yana varolan bu duygular binlerce yazarın kaleminden şekil bulmuş olsa da, onların farklı anlatımlarla sunulabileceğini bir kez daha görüyoruz. Mehmet Kızılay kendine has üslubuyla yazılarını deneme ile öykü arasında bir yere oturtuyor. Bir taraftan öykü , bir taraftan da deneme okuruna hitab eden yazıların okur kitlesini daha geniş tutmayı hedef aldığını söyleyebiliriz.

Kızılay aşkı inançla, özlemi ayrılıkla yoğuruyor. Aşkı yavanlıktan kurtaran şeyin inanç, özlemi var yapan şeyin ayrılık olduğunu anlıyoruz; gündüz gecenin içinde saklanıyor, yokluk varlığı sahici kılıyor, kısaca herşeyin zıddıyla kaim olduğunu bir kez daha hatırlatıyor okuyucuya. Diğer taraftan derinlikle ifade edilmiş sözcüklerin tesiriyle anlatamadıklarımıza yeni elbiseler giydiriyor, onları bir de yazarın ifade biçimiyle algılıyoruz:“Beklemeye tahammülsüzlüğüm, seni görmeye dair sabırsızlığım, sensizliğe gönülsüzlüğüm beni bambaşka bir ben yapıyor.” Yalın, kendisinden başka hiçbir elbise giydirilmemiş ve kalpten gelen sözler de yine okuyucunun kalbine tesir ediyor “Seni içimde seviyorum. İçten seviyorum; ama en içimdeki içten anlıyor musun? Olgunlaşıp kabuğunu yaran cennet meyvesi dedikleri “nar”  misali. Severim güneşi yazın da kışın da. Yıldızı ve mehtabı hem gece hem gündüz severim. Seni bunlardan ötede bir yerlerde; ama nihayetinde en nihayetinde en çok seviyorum.”(Sen Yola Düşende)

Mehmet Kızlayın yazılarında göze çarpan bir diğer özellik yazılarda daha önce rastlanmamış ifadelerin yer alması; yazılarını özel kılan unsurlardan biri de bu olmalı “Yine coşkunluklarımı törpülüyor ütopik yanılgılarım. Çocuklarımın saçları ağarıyor gözlerimin önünde, yoksa yaşlanıyor muyum?”(Söz Var Mı Senden Öte) Yazar edebiyatın estetiği içinde ama kelimeleri gereğinden fazla süslemeden ve böylece samimiliğine gölge düşürmeden işliyor. Başka bir yazısında yine anlatımda büyüleyici bir samimiyete rastlıyoruz: “ Mimoza küsmek sende, boyun bükmek sende, rüzgâra hayıflanmak sende, çabucak barışmak da sende. Peki, Ardıç kokusu mudur bendeki? Ardıç kuşuna mahkûmiyet midir? Onun çaresizliği veya sersemliği midir? Nedir Mimoza? Ne… dir?(Mimoza)

Yazılarında yazarın o anki ruh halinin resmini görüyorsunuz.  Birçoğumuzun kendine yolculuğu sırasında rastladığı ama şekillendiremediği duyguların, düşüncelerin şekillenmiş halleri hazır olarak önümüze konuluyor. Öfkesini bastırışını, üzüntüsünü sevinçlerini içine saklayıp yok edişini, suskunluğunu, konuştuğunda diline gelenleri gelmeyenleri… Kısacası insan hallerinden bir hal var her bir yazıda.

Öykümsü yazıların yanında bilgi içerikli yazıları da yine duyguyla yoğrularak verilmiş.  Ramazanın ruha kazandırdıklarından kadir gecesinin kuşatıcılığına, Kur’an‘ın hayat kitabı olduğunu vurgulayan düşünce aktarımından insani vasıfların inanç ile nasıl şekil bulduğuna, erdemden güzel sözlerin kalbe tesirine kadar birçok konu işlenmiş.

Uzun bir sürecin ürünü olan kitap, çiğlikten uzak ve titiz bir çalışmanın sonucu olduğunu daha ilk yazısında ortaya koyuyor. Okuyucunun duygu dünyasını genişletecek, düşünce ufkunda yeni yollar açacak ve farklı bir bakış açısı kazandıracak nitelikte olması kitapseverler açısından oldukça sevindirici.