Menu
Kerpiç Duvarların Sessizliği: Burkina Faso’da Bir Yıl
Deneme/İnceleme/Eleştiri • Kerpiç Duvarların Sessizliği: Burkina Faso’da Bir Yıl

Kerpiç Duvarların Sessizliği: Burkina Faso’da Bir Yıl

Türkiye’den yaklaşık 4.350 kilometre ve 6 saatlik uçuş mesafede, Batı Afrika’nın kalbinde yer alan Burkina Faso… Denize kıyısı olmayan bu kara ülkesi, kuzeyde Mali, doğuda Nijer, güneyde Benin, Togo ve Gana, batıda ise Fildişi Sahili ile çevrili. Sahel kuşağının tozlu rüzgârları ile tropik yağmurların bereketi arasında salınan bu ülke, iki kelimeyle anılır: kurak ve yağmur.

Başkent Ouagadougou, yerel halkın kısaca “Waga” dediği sıcak bir şehir. Burada yağmurla toprak, ezanla sokak buluşur; gündelik hayatın ritmi gökten inen damlalar ve minarelerden yükselen sesle belirlenir. Benim Burkina Faso yolculuğum işte tam bu ritimde başladı…

Burkina Faso’ya ilk adımımı attığımda gökyüzü ağır, toprak sabırlıydı. Yağmur mevsiminin orta yerinde, bulutla toprağın vuslatını seyrettim: damlalar inerken hem yılların tozunu aldı hem yeni bir mevsimin kokusunu yaydı. Yağmur burada yalnızca su değil; mısırın, darının, yer fıstığının duası, göletlerin nefesi, nehirlerin hatırasıydı. Bazen sivrisineklerin çoğaldığı sığlıklarda sakladığı tehlikesiyle… Yine de insanlar gibi toprak da sabreder: “Bereketle gelen dert, dertsiz bereketten iyidir.” der gibi.

Şehrin adı uzun: Ouagadougou. Söylerken dilin takılır, yaşarken kalbin alışır. Şehir, ezanla nefes alır verir; vakit olur, sokak başında kartonun üstünde bir işçi secdeye kapanır ve bütün cümleleri susar: “İman varsa imkân da vardır.”. Bu cümleyi burada çok gördüm, sadece duymadım, gördüm.

Taşın, Toprağın ve Duanın Mimârîsi

Başkentte, modern zamanların hafızası gibi duran Devrim Anıtı, Sankara’nın rüzgârını hâlâ taşır. Biraz ileride, Türk mimârîsinin zarif bir yankısı: İstanbul Camii. Geniş kubbesiyle, yabancı bir misafir gibi değil; sanki çoktandır buradaymış, bu göğe yakışmak için yapılmış gibi.

Yolum Bobo-Dioulasso’ya düştüğünde kerpiç duvarların vakarı karşıladı beni. Ulu Cami’yi görünce susmanın da bir dil olduğunu anladım: çamurla, ahşapla ve tevazuyla örülmüş bir dua. Betonun gücü değil, toprağın sabrı konuşuyordu. Caminin içindeki sükût, insanın içine işleyen bir zikir gibiydi.

Laongo Heykel Parkı’nda taş, sanatçıların elinde hafızaya dönüşmüş. Granit bloklara oyulmuş yüzler, motifler, annelerin yükü, halkların hikâyeleri… 

Ulusal Müzede Mossi evlerinin serinliğinde, “doğal klimanın” nasıl çalıştığını gördüm. Gurunsi köylerindeki desenli duvarların önünde Asım Yekta “Ama legolar sığmaz!” diye itiraz etti; çocukluğun geometrisi, geleneksel mimârînin matematiğine çarptı.

Maraka ve Senoufo evlerinde toprağın aklına, sazın ferahlığına; kilerlerin mahremiyetinde halkların asırlık endişelerine tanık oldum. Her ev, kendi halkının dünyayı anlama biçimini fısıldıyordu.


İnsanların Ritmi: Ezan, Mevlid, Akika

Burada ezan okununca hayat durur; sokak başlarında küçük “mescid köşeleri” kurulur. İbadet, bir program değil; günün akışı. Mevlid geceleri yatsıyla başlar, sabahın ilk ışıklarına kadar sürer. Yerel ezgilerle, kasidelerle, dualarla bir sevgi dili kurulur. Akika törenlerinde et pay edilir, çocukların adına dilenen hayırlar mahalleyi birbirine bağlar. İslam, burada sadece bir inanç değil, dokunan bir el, paylaşılan bir tabak, ortak bir ezgidir.

Nariou köyünde yüz elliden fazla insanın hidayetine şahit oldum. Ağaç gölgesinde toplanan yüzler, umut gibi parlıyordu. “Şahit olmak” kadar ağır ve hafif bir kelime yok herhâlde: omuzda taşınır ama kalbi hafifletir.

Krallar ve Köyler: Naabaların Ülkesi

Burkina, Mossi krallarının -Naabaların- ülkesi aynı zamanda. Her köyün bir Naabası var, izinsiz kuş bile uçmaz. Otoriteleri düzen kurar; bazen de düzenin ardına saklanır. Putperest köylerde “put istedi” diye dayatılan arzulara da rastlanır, iktidarın en eski kurnazlığı. Ve yine de Naaba ile konuşulmadan girilmeyen köylerin kapısı, izinle açıldığında bambaşka bir misafirperverliğe dönüşür.

Yollar, Yükler ve Şükür

Burkina yollarında minibüslerin tepesine sığdırılan bir göç hikâyesi var: yataklar, koliler, tavuklar, hatta bir inek… Batı’da “güvenlik açığı” diyeceğimiz şey, burada hayatın pratik zekâsı. Bir kadının başında tepsi dolusu havuç, sırtında bebeği, altında bisiklet… Yorgun ama yılgın değil; zorluğun rengine değil, şükrün hafifliğine bürünmüş. “Biz daha neyi bekliyoruz şükretmek için?” sorusu, o görüntüden sonra uzun süre eşlik etti bana.

Kütüphaneler, Timsahlar ve Geri Dönüşen Hayaller

Bir gün eski bir Saviem otobüsü çıktı karşıma: şimdi bir kütüphane. Önünde metalden bir heykel bekçilik yapıyor; sanki “Ben hurdaydım, okudum oldum; senin bahanen ne?” der gibi. Burada yalnız nesneler değil, fikirler de geri dönüştürülüyor.

Bazoulé’de “kutsal timsahlarla” tanıştık: efsanelerle örülmüş bir saygı, kuşaklara devrolan bir hürmet. İnsanla hayvan arasındaki kadim anlaşmanın, korkuyla muhabbet arasında salınan ince çizgisi…

Yeşilin Fısıltısı: Banfora

Burkina’nın güneybatısında Banfora, ülkenin akciğeri gibi. Karfiguéla Şelalelerinde su akarken zaman durdu. Palmiye gölgelerinde, mevsimlerin ezberini bozan bir serinlik; kuzeyin sarısına inat bir yeşil. Anladım ki bazen yol, bir yere değil bir hâle çıkar…

Giderken…

Bu ülkeyi yağmurla tanıdım, rüzgârla uğurladım. Bir yıldan biraz eksik, bir ömürden oldukça fazla şey sığdı bu zamana: bir çocuğun ilk okul günü, bir köyün toplu hidayeti, bir caminin sessiz duası, desenli duvarların renkli hafızası, taşın mizahı, toprağın sabrı, ezanın hayatı durduran şefkati…

Burkina Faso bana şunu öğretti: Modernitenin hızı değil, toprağın ritmi iyileştirir insanı. Eksik sandıklarımız, bazen fazlalıklarımızdan daha tamamdır. Ve en çok da şunu: İman varsa imkân da vardır.

Dönüş uçağına binerken içimden şu dua yükseldi: “Allah’ım, yolun bereketini, anlamını ve sabrını bize unutturma; bizi yağmurun toprağa, ezanın kalbe, ilmin hayata değdiği yerlerde buluştur. Âmin!..”.


Halil İbrahim

Halil İbrahim Delen, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesinde görev yapmaktadır. Lisans eğitimini 2013 yılında İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde tamamlamış, aynı üniversitede 2016 yılında yüksek lisans derecesini almıştır. 2022 yılında ise Kelam alanında doktora tezini başarıyla tamamlayarak doktor ünvanını kazanmıştır. İlgi alanları arasında dini düşünce, din ve toplum ilişkisi, Selefilik gibi İslami akımlar ve Afrika’daki dini-sosyal yapıların analizi bulunmaktadır. Özellikle Afrika’da din ve toplumsal dinamikler üzerine araştırmalar yürüten Delen, mesleki görevleri sebebiyle bir müddet Burkina Faso’da ikamet etmiştir. Ayrıca çeşitli akademik dergilerde editörlük yapmış ve yayınevlerinde yayın danışmanlığı görevlerinde bulunmuştur.Evli ve iki çocukludur.

Daha fazla görüntüle