Yaşadığımız toplumdaki sistem içerisinde insanların 'sevgi' olarak adlandırdıkları şey, kaynağı ve dayanağı sağlam olmayan, karşılıklı çıkarlarla orantılı olarak artan/eksilen bir bağ. Manevi derinlikten uzak ve daha fazla maddi değerlere bağlı olan bu 'sevgi'ye gerçek sevgi denebilir mi?
"Gerçek aşkı hiç tatmadım", "Gerçek aşk gün be gün inancımı yitirdiğim bir şey" gibi sözler işitiriz insanlardan, “Gerçek aşkı buldum” diyen insan bile bir süre sonra onun da diğer tüm aşklar gibi geçici ve sonlu olduğunu anlar. Dahası başlangıçta 'o olmadan yaşayamayacağını' söyleyen çiftler, ayrılırken ağır sözlerle, düşmanca hatta birbirlerine iftiralar atarak 'aşk'larına son verirler.
Allah'tan uzak yaşam süren insanların, gerçek sevgiyi yaşamaları zordur. Kaynağını kalbindeki imandan alan gerçek sevgiyi yaşayan insanın yaşamında çok zorlu olaylar da oluşsa, sevgisi asla bitmez. Sevdiği insan hatalar da yapsa, imanından kaynaklanan şefkat, merhamet, hoşgörü ve bağışlama ile yaklaşır.
İnanan insanın sevgisi, Allah'a olan güçlü ve samimi sevgisinden kaynak bulur. Tüm güzellikleri yaratanın ve hepsinin gerçek sahibinin yalnızca Allah olduğunun bilincinde olarak sevgiyi yaşar.
Gerçek aşk; temeli Allah aşkı ve hoşnutluğu üzerine kurulmuş olan aşktır diyebiliriz. Aşkın ete kemiğe dönüştüğü dünyada, birbirlerindeki Allah aşkından yansıyan güzelliği görebilenlerin aşkıdır gerçek aşk. Bu aşk iman ve Allah'a olan yakınlık doğrultusunda artar. İmanı gönülden yaşayan insanın Rabb'ine karşı hissettiği coşkulu aşk, kişiye O'nun sevdiği bir kul olma umudu verir. Bu aşk, ruhundaki coşkuyu, huzur ve mutluluk duygusunu sürekli diri tutar.
Allah’ın tecellilerindeki güzellikleri ancak Allah aşkıyla sarhoş olanlar görebilir ve onlardan derin bir zevk alabilirler. Allah'a duyduğu aşk, O'nun yarattıklarına karşı da insanın büyük sevgi duymasına neden olur ve Allah'ı seven insanlara karşı sevgisini artırır.Bu yüzden karşısındaki kişi imanı yaşadığı sürece, yaşlılık, sakatlık ya da maddi kayıp gibi durumlarda sevgisi asla olumsuz etkilenmez. Aksine insanın şefkat ve merhamet duygularını da artırır ve sevgisi daha da derinleşir.
Sevgi, Allah sevgisinden kaynaklanıyorsa o sevgide vefa, sadakat, merhamet ve bağışlama vardır. Allah sevgisinden kaynaklanmayan sevgide şefkat, merhamet ve sabır olmaz. İnançsızlıkla sevgisizliğin, bencilliğin acısı en şiddetli şekilde yaşanır.
Mutluluk ancak Allah aşkıyla olur; bunun dışında kalp tatmin olmaz, kurtuluş yolu bulunmaz. Onlarca yol dener insan ancak başka türlü mutlu olamaz. Yaşaması gereken, bu samimi ve gerçek aşktır. Bu, ruhun ihtiyacı olan gıdadır, ruh ve iman bu döngü ile sürekli beslenir.
Dünyevi aşklar genellikle romantizme dayalıdır ve imani boşluktan kaynaklanır. Gerçek aşkın taklididir; geçici, kısa süreli ve sonludur. Allah için yaşanan sevginin ise belli bir süresi ve sonu yoktur. Bu sevgi kesintisi olmayan, asla bitmeyen, sonsuz yaşamda da devam edecek olan tutku dolu sevgidir. İnsanın kalbinde hem imani coşkuyu tetikleyen ve hem mutmainlik oluşturan başka bir aşk yoktur.
Bu aşk Allah'ın iman eden kullarına bahşettiği bir nimettir. İnsan bu aşkı doruğunda yaşıyor da olsa, ahirette yaşayacağı çok daha büyük bir güzelliktir ve çok daha haz vericidir. Allah, “İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96) buyurarak, gerçek sevginin ve muhabbetin ancak imanla yaşanabileceğinin sırrını verir.
Aşk, çok yüksek duygulara dayanan sevgidir. Karşılığı olan sevgi, aşk değildir; maddi karşılığı olan sözde sevgiye aşk denmez. Aşk çok saf, çok temiz, çok asil duygudur. Allah, bir göğüste iki kalp kılmadığını haber verir; o tek kalp Allah aşkı ile dolu olan kalptir. Diğer tüm aşklar onun türevleridir; O'nun yarattıklarına duyulan aşktır. Bu gerçek aşkı içinde hisseden, kalbini O’na tam olarak teslim eden insan, dünyanın tüm güzelliklerine kavuşur.
O, sevginin asıl muhatabı iken insan O'ndan uzak yaşar, yaşamı boyunca gerçek sevgi ve dostluğu arar. Bilmez ki, tek ve gerçek 'Sevgili' ona şahdamarından daha yakındır...
Ey gönül! Ne tuhaf değil mi? Bir ömür, şah damarından daha yakın bir Sevgiliyi aramakla geçiyor.” (Mesnevi V 3272)