Menu
DOĞUMUNUN YÜZÜNCÜ YILINDA HULUSİ EFENDİ VE SEZAİ KARAKOÇ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • DOĞUMUNUN YÜZÜNCÜ YILINDA HULUSİ EFENDİ VE SEZAİ KARAKOÇ

DOĞUMUNUN YÜZÜNCÜ YILINDA HULUSİ EFENDİ VE SEZAİ KARAKOÇ

Anadolu’muz şairler yetiştirmekte, mütefekkirler büyütmekte pek mahirdir. Her dönemde büyük şairler, düşünürler insanların arasında eksik olmamıştır. Anadolu’nun saf mayasında mayalanan şairlerimizden bir şair, düşünen adamlarından bir adam olarak, son dönemde başı çeken ve diriliş ipini göğüsleyen isimlerden biri de Sezai Karakoç’tu.

Elbette Sezai Karakoç ismi üzerinde onlarca kitap yazılmış, sayısız makaleler ve deneme yazıları ve edebi metinler kaleme alınmış, birçokları basılmış ve insanların istifadesini sunulmuştur. Buna rağmen hâlâ hakkında birçok şeyler söylenmesi gerekiyor ve muhakkak söylenecek şeyler de vardır. Unutmayalım ki her büyük insanı anlamak zaman alır ve meşakkatlidir.

Son dönemdeki en büyük şairlerimizden ve şairliğinin yanı sıra mütefekkir olarak kabul edilen; geçtiğimiz yakın zaman diliminde edebi akımlardan daha farklı bir yerde duran ve elbette kendi çağında yazılan şiirin, sanatın gerisinde kalmayan, Anadolu’nun bağrından gelmiş bulunduğunu gizlemeye çalışmadan; bilakis bunu yüksek sesle çağlara haykıran ve böylece Anadolu’nun “çağdaş sesi” olmayı başarmış bir güzel şahsiyettir Sezai Karakoç. İnanıyorum ki gelecek on yıllarda da Sezai Karakoç ismini sıkça duyacağız ve O’nun engin şiir ve zihin denizinden yudumlar devşirerek, adım adım dirilişe doğru yürüyeceğiz.

Bizim Sezai Karakoç hakkında özellikle söyleyeceğimiz şey, onun daha az dikkat çekilen bir yanını, “tasavvuf” ile olan bağıdır. Şiirlerindeki yoğun mistisizm hep dikkatleri çekmiş, Hızır’la tanıştığını yazdığında herkes ürpermişti. Tasavvuf hakkında, Sezai Karakoç, Diriliş Neslinin Amentüsü isimli kitabında: "Tasavvufun atalet ve tembellik olmadığını, sosyal ve ekonomik gelişmelerin tekke fedakârlığı, tarikat hizmeti ve fütüvvet ruhu" ışığında gerçekleşebileceğini belirtmiştir.

Velî zâtlar hakkında ise görüşünü şöyle dile getiriyor üstad: “Alt alana düşmüş insanı, kendi yerine döndürmek için doktor, insanı insanüstüne yükseltmek için veliler vardır.” Yine Ateş Dansı adlı şiir kitabındaki “Diriliş” adlı şiirinde şöyle bir dize var: “Varmak Rabbani ile çileye katıp çile/ Muhyiddin-i Arabi ve Mevlâna hakikatine”

Şimdi O’nun, tasavvufun son dönemdeki büyük isimlerinden, büyük velîlerinden Osman Hulûsi Efendi ile nasıl ve hangi vesile ile tanıştığına ve O’ndan nasıl bahsettiğine bir bakalım.

"Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya / Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol"

Evvela Osman Hulûsi Efendi’den bahsedelim. Osman Hulûsi Efendi, Malatya’nın Darende ilçesinde doğmuş ve yaşamış, bir büyük velîdir. Anadolu'nun ruhî uyanışında, bu uyanışa istikâmet veren büyük velîlerden birisidir Hulûsi Efendi. İslâm nehrinin aktığı istikâmete insanları sevk eden ve bu uğurda birçok şeyden ferâgat etmiş bir insan-ı kâmil olan Hulûsi Efendi, bu anlayışla 1986 yılında Darende’de bir vakıf kurmuş ve daha çok insana, daha fazla yardım ulaştırmaya başlamıştır. Bu vakıf hâlâ varlığını sürdürmekte, Hulûsi Efendi’nin hayatta iken gerçekleştirmek istediği projeleri ve daha fazlasını bir bir insanlığın hizmetine sunmaktadır. Hizmetlerini daima Allah için yapmış, Hakk için her canlıya hizmet prensibini hayatının başlangıç anından son bulma anına kadar devam ettirmiştir. Bu bağlamda Divânındaki şu dizeye dikkat çekelim: “Allah için herkese hürmet et de sev sevil/ Her göze diken olma sümbülü ol gülü ol.” Hulûsi Efendi Hazretleri’nin son dönem divan şairi olduğunu söylemeden geçemeyiz. Harikulâde bir Divan’ı bulunmakta, insanlara edebî bir dil ile yazdığı Mektûbât’ı da bugün insanların istifadesine sunulmuş durumdadır.

Sezai Karakoç maliye müfettişi iken gittiğin Darende’de, Hulûsi Efendi ile hangi vesile ile tanıştığını hatıratında şöyle anlatmıştır: “Ben ve İhsan Hulûsi Efendi’yi ziyarete gittik. Hulûsi Efendi Somuncu Baba ahfadından olup, o zaman dahi tasavvufi şiirlerinden meydana getirdiği bir divâna sahip bir zât idi.” Üstâd Sezai Karakoç, Darende’den pek etkilenmiş, Hulûsi Efendi’nin oturduğu semt olan Zaviye’den bilhassa bahsetmiştir. Kendi hatıratlarından alıntılamaya devam edelim: “Hulûsi Efendi bizi vâkur, samimi bir şekilde karşıladı. Kütüphanesinde oturduk. Daha sonra taştan duvarlar gibi yükselen, yazın en sıcak gününde serin bir havası olan bir boğaza, Tohma ırmağının kıyısına gittik. Suyun kenarında ağaçlar altında kilimler serilmişti. Semaver süreklice kaynıyordu. 15-20 kadar kişi, ak saçlıları da dahil çok saygı gösteriyorlardı Hulûsi Efendi’ye. Aşkla hizmet ediyorlardı. Orada oturup çay içip sohbet ettik.

Üstad Sezai Karakoç’un Darende ziyaretinden ve özellikle Hulûsi Efendi’den ne kadar etkilendiğini şu sözlerinde anlamak mümkün: “Tohma’nın kenarında sanki ebedi bir yazı, cennetten bir zamanı yaşadık birkaç saat Hulûsi Efendi ve dostlarıyla. Kırk yıl beraber kalmış gibi kaynaşmış ve içten dost olmuştuk. Kelimelerle ifade edilemeyen, sükût içinde açmış çiçeklerle bezeli bu mânevi havayı akşama kadar teneffüs ettikten sonra adeta istemeyerek oradan ayrıldık.”

Bu güzel hatıratları gün yüzüne çıkarmak demek, O’nun şiirini ve fikrini besleyen kaynakları bir nebze daha iyi tanıyabilme fırsatı demektir. Bu vesile ile Hulûsi Efendi’nin doğumunun yüzüncü yılında, Sezai Karakoç Üstad’ın Darende’ye 55 yıl sonra yeniden gelmesini ne kadar isterdik. Hatıratlarında bahsettiği “Duyduğum doğruysa sonradan hastane de yaptırmış” diye bahsettiği hastanenin, bu yıllarda tam kapasite ile çalıştığı ve yalnız Darende halkına değil, çevre ilçe ve kasabalardaki hastalara da hizmet verdiğini gelip yerinde görmesini çok isteriz.

Üstad Sezai Karakoç’u güller diyarı Darende’ye tekrar davet ediyor, orada açılan nice güllerin çevresine tarifi imkansız rayihalar yaydığını, bu hoş kokuları duyanın mest olduğunu haber veriyoruz. Gelen misafirlerin birazcık dinlenip ferahlayacağı, Tohma’nın kıyısında inşa edilmiş Hasbahçe’de çaylarını yudumlarken; Tohma’nın coşkun çağlayışına ister istemez ortak olacaklar, orada başka diyarlara yelken açacaklar ve hiç tatmadıkları hisleri orada tadarak üstadın anlattığı gibi “Tohma’nın kenarında sanki ebedi bir yazı, cennetten bir zamanı yaşadık” diyeceklerdir.

Ve en kısa zamanda ikinci defa Darende’yi ziyaret etmek arzusu ile dolacaklardır.