Menu
Bir Roman: Büyük İnsanlık İdeali Hakkında*
Deneme/İnceleme/Eleştiri • Bir Roman: Büyük İnsanlık İdeali Hakkında*

Bir Roman: Büyük İnsanlık İdeali Hakkında*


ben yaşarken yeni baştan yaratıldı kâinat

her şeyi gördüm içim rahat

*Celladıma Gülümserken Çektirdiğim Resmin Arkasındaki Satırlar


Ağırbaşlı dahilik gergefinde sade üslup kumaşına nakışlanan yalın tabiatın, ironik detaylarla bezeli monologların, yer yer melankolik duygularla işlenen felsefi sorgulamaların ahenkli, alegorik bir manzarası duruyor karşımızda: Büyük İnsanlık İdeali. Selami Mete Akbaba’nın ilk romanı güçlü metaforlarla örülmüş baştan sona distopik bir eser. Dağ başındaki rehabilite merkezinden zirveye, Habililiğe, uzanan çok boyutlu bir yolculuk.

Romanda yerin katmanları sayısınca ana bölümler var: Merkez, Köy, Kasaba, Seul, Kalküta, Göğyazı ve Felekkuş. Alt başlıklar “10. Gün” bölümünden başlayarak aralıklı günlere ayrılıyor. Binlerce yıl, doyumsuz insana birkaç gündür. 210 sayfa okura 142 günde çağlar boyunca insanlığa yeniden sahne oluyor. İlkel çağlardan bugüne ve yarına çağlayan bir nehir gibi akıyor. Kaleminin sürükleyiciliği okuru akışta tutarak yorulmadan yüzdürüyor. Üslubun sadeliği ona yaklaşmayı ve onu kuşatmayı kolay kılıyor dersek yanılırız. Apaçık karşımızda duran, her cihetiyle başka surette görünen bir dağ o. Dağı kazarız dağ çıkar içinden. Romandaki katmanlılığı sadece anlatı örgüleri sağlamıyor. Yazar kelimeleri ilmeklere ustalıkla işleyerek çok anlamlılığı derinleştiriyor. Anlatıcılığı daha çok yazar karakterinin üstlendiği eserde diyalogların azlığı ve sessizlik iç monologların yankısını artırıyor. Yankı kâh büyüyor kâh azalıyor fakat hiç kesilmiyor.

Eserin başlığını esaslı anlamak biraz da karakterlerin hangi devrin ve zihniyetin insanını temsil ettiğini saptamaktan geçiyor. Çilekeş geçmişi, ötekileştirilen kişiliği, ancak yazarak var olduğuna inanan ancak tek kelime dahi yazamayan, pek çok hadiseye tanık olan mesafeli yaşlı yazar; cumhuriyetin disiplinli, dahi, başarılı ama benliğinden kopuk, anlam krizine duçar müzisyen; silik, kırılgan ve kaygılı şair; Batı’nın adamı, oryantalist ve medya çağının derinlikten yoksun figürü yönetmen. Her biri kendi içinde varoluşçuluk sancılarında volta atsalar da “yorgunluk toplumu” olmalarına rağmen baskı ile panoptik tedirginlik altında dirençle birlikte var olma, hayatta kalma ve üretmenin sınavına tabi oluyorlar. Kendi cenahlarına mahsus ideal insan olsalar da bu bir aradalıkla toplumların ortak ideali üzerine çalışıyorlar. Her aşamada türlü görevlerden mesuller. Biri de yedi günde yazılması icap eden yedi maddelik Büyük İnsanlık İdeali. Bu da ancak koordinatta x ve y değerlerinin sıfırlanması ile mümkün oluyor. Yani var olma biçimlerini dayandırdıkları kimliklerini (yazarlık, yönetmenlik vb.) bir kenara atarak ortak bir paydada buluşmakla: hiçlikte hiçlikle eşitlik. Eksende belli belirsiz bu göze çarpıyor. Biraz daha ele alalım:

Romanda tarih boyunca kafa yorulan kavramları yeniden yoğuran ve yoğluğa vardıran Akbaba, uzmanlık alanları sosyoloji, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkilerden beslediği cümleleri felsefenin yanı sıra dinî-tasavvufi mesajlarla da beziyor. Romana yayılan ve tekrarlanan en barizlerinden biri de özgürlük uğruna ölüm ve -süzlüğü. İnsanın ölümle çalkantılı ilişkisine, onu bir unutup bir hatırlamaya atfen, yer yer değiniyor. Her şeyi hiç kılan ölümü yenmeyi, her ne kadar sonradan unutulsa da, imtihanlara tabi olarak öğreniyor kahramanlar: “Herkes köylü”. Aradıkları köylüler kendilerinden başkası değil. Bu hâl ise insanın tüm etiketlerini silmekle mümkün. “Herkes köylü” eşitliği ölümün eşitleyiciliğine ne çok benzemekte. Ki sıfır noktasına -Habililiğe- varışlarını temsil eden maddi ve manevi yolculukları “Ölmeden evvel ölme” ile bağdaşmakta.

Büyük İnsanlık İdeali, gelecek inşa etmenin temellerinin geçmişe dayandığını, geçmişin pişmanlığı ile geleceğin kaygısından sıyrılıp anda kalmayı O Captain My Captain gibi fısıldıyor. Kurmacayla geçirilen sirayetgâh vakitlerin insanın fıtratını bozduğuna değinerek ümmiliğe yabancılaşmaya ince bir eleştiri sunuyor. Elbette çağrısını kurmaca dünyadakilere diğer kurmacalardan farklı olarak, çekinmeden ama bağırmadan, yapıyor. Zıtlıklar orkestrası romanda yanlış örülen varoluş sökülmüştü ancak sonra yeniden örüldü. “Herkes köylü” ile yetinilmedi. İlmeklerde arttırma tekniği kullanıldı zamanla. Herkes köylü kalamadı. Köy muhtarı, köy öğretmeni diye başlayan tekâsür birlik ipinden ayrılığa vardı. İpe tutunamayanlar Yunus misali okyanusa düştü.

Disiplinler arasılığın cümbüş ipinden örülen olay örgüleri dayanıklı ve dayanaklı roman, aynı zamanda büyük bir hatırlacıtı. Bir yandan Dersu Uzala, Truman Show, Sonsuzluk ve Bir Gün’den sahneler; diğer yandan İdeal Devlet’ten Özel’e konuya temas eden pasajlar, Chul-Han’ın kitapları, hadis ve tasavvuf öğretileri selam edip durdu. Nice meselenin sade ve akıcılıkla ele alınması, pekâlâ, yazarın maharetlerini övmeye başlayacağımız nokta olabilir. İnsanlık mı ideal mi büyük olan demekten vazgeçip yazar büyük diyerek keyifle okunan sayfalarda herkes kendini bulur. Çünkü nerelisin neresinden sorusuna bizden diye cevap verir roman, içinden. Siz de romana gidip sormak isterseniz işte tarif-i adres: Yedi Bölüm Mah. Yedi Gün Sok. Yedi Madde Apt. Yedinci Kat.


Zeynep

Çevirmen, editör. TRT Arabi ve Tabii başta olmak üzere çeşitli kuruluşlar ve dergiler için alt yazı, dublaj, edebî ve teknik metin çevirileri gerçekleştirdi.