Menu
BİR DİL VARDIR DİLDE DİLDEN İÇERİ: ŞİİR DİLİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • BİR DİL VARDIR DİLDE DİLDEN İÇERİ: ŞİİR DİLİ

BİR DİL VARDIR DİLDE DİLDEN İÇERİ: ŞİİR DİLİ



"Şiir dili, konuşma dilinin ve ondaki müziğin en kusursuz şeklini sunmak zorundadır. Gerçekte şiir diliyle konuşma dili birbirine öyle yakın olmalıdır ki, bir kimse o şiiri dinlerken 'Eğer şiir dili kullanmasaydım böyle konuşurdum' diyebilsin." (T.S. Eliot)



Dil, anlaşma ve anlatmanın en gelişmiş aracı olduğu gibi aynı zamanda insanın özünü açığa çıkardığı, kendisini seslendirdiği bir imkandır. Bu özelliğinden dolayı dil ile gönül arasında ayrı düşünmemiz kabil olmayan bir bağ vardır. Yaşadığımız evrende dil insanı var kıldığı gibi konuşur da kılar. İnsan, dil ile ancak farklı bir dünya çabasıdır. Çünkü dil umutlarımızı bileyler, yüreklerimizi diri tutar. Dilin konuşma ve yazma imkanları, doğallık ve edebilik yönleriyle kullanılır. Doğal dil, her gün herkesin evde, sokakta, çarşıda, pazarda kullandığı iletişim dilidir. Günlük hayatta kullandığımız kelimeler ve söz kalıpları günlük ihtiyaçlarımızı gidermek için birer araçtır. Edebi dil(şiir dili) ise, doğal dilden hareketle gerçekleştirilen yeni bir dildir. Bu yeni dil üzerinde şiir türü bakımından kullanım niteliği ve inceliği bağlamında durmak gerekir. Çünkü gündelik dilin içinde kelimeler, tek başlarına bir kavramı karşılar, onlara mecaz ve yan anlamları bağlamlar verir. Şiir metni bağlamında, günlük hayatta kullanılan dile, kelimelere ve söz kalıplarına yeni anlam ve değerler yüklenir. Günlük dilden hareketle şiir dilinin kelimeleri şairin içinden beslenir, içinde mayalanır. Mayalanan bu şiir diliyle şair, günlük dile müdahale eder, hatta muhalefet eder.
Şiirin, gücünü dilden aldığı bilinen bir gerçek. Şiir dilinin gücü kelimeleri değiştirir, dönüştürür, güzelleştirir ve onlara büyüleyici bir nitelik kazandırır. Şiir dilinde kullanılan kelimeler, bu kelimelerin anlam katmanları, gittikçe çoğalan, genişleyen, dönüştürülen, yorumlanabilen yeni anlam değerleri sunar. Şiir dilinin gücü aynı zamanda, düşünceleri ve duyuşları kelimelere yükleme, farklı bir imkanı çoğaltma çabasından başka bir şey değildir. Bu çaba ile şiir dilinde, anlam yoğunluğu, doku zenginliği, yapı sıklığı oluşur. Sıralanan bu özellikler bizi; ‘şiir, bir yapı içinde kullanılmış az sayıda kelimeyle yoğun anlamlar gücüne sahip edebi bir iletişim türüdür’, biçiminde bir tanımlamaya doğru iteler.

Şiirde yapı dille kurulur. Buna göre şiir, malzemesi dil olan, köklü bir sanat etkinliğidir, bir varolma biçimidir. Hani klasik karşılaştırma örneğini tekrarlarsak; müzikte ses, resimde boya, yontuda taş ne ifade ediyorsa şiir için de dil onu ifade eder. Şiir, edebiyat sanatında, az sayıda kelimeyle en yoğun anlamların elde edilebildiği bir tür olarak bilinmektedir. Bu yapının, bu türün can bahşedicisi şair; şiir dili içinde sürekli olarak yeni, özgün, özgür ve deneysel ifade yapılarını arar durur. Bulduğu ifade yapılarıyla söze ve söyleyene dair varlığını ortaya koymaya çalışarak, yazmanın/söylemenin zorluğu içinde yaşamanın kolaylığına aldanmadan bu eylemini gerçekleştirir. 
Şair şiirini yazarken, şiirin neliği üzerine düşünmez; ama şiir dilini ustaca kurmayı dener. Şiire dair düşünce ya da eleştirel yaklaşımını şair, onun tamamlanmasından sonra ortaya koyabilir. İlk dizeyle başlayan yolculukta şair, kullandığı kelimelerin yerli yerine oturması neticesinde yazılan şiirin sesini de bulur. Bu an, şairlerin ‘ses bayrakları’nı şiirlerinde ne derece dalgalandırıp dalgalandırmadıklarıyla ilgilidir. Bu da şairin ancak tabiatın, tarihin ve insan yaşamının kendi içinde barındırdığı doğal dili, dönüştürerek şiir dili yapmasıyla mümkündür. Bu durumda coşkulu, destansı, emredici, dramatik de olsa dilin; imgesel dil biçiminde kullanıldığı görülür.
Örneğin Köroğlu’nun bir koçaklamasından aldığım;



“Durmayın orada kargı kucakta,

Dolansın yiğitler köşe bucakta,

Bir savaş edelim kelle kucakta,

Şehitler aşkına çalın kılıncı.”



biriminde, emredici anlatımın yiğitçe bir havaya ve şiirselliğe nasıl dönüştürüldüğü görülebilir. Aritoteles, Poetika’sında: “Bir kahramanlık şiiri muhteşem ve mükemmel soylu hareketin bir taklididir ki nazmın en yükseğiyle anlatılır ve zevk aracığıyla ders verme amacına matuftur. Yaygın kabule göre epik biraz uzun bir anlatıdır ve belli ihtişam ve öneme sahip, hareketli bir hayattan, özellikle savaş gibi vahşi bir hareketten gelen olaylarla ilgilenir, özel bir zevk verir, çünkü insani başarının değerine ve insanoğlunun yüceliğine ve soyluluğuna olan inancımızı pekiştirir.”der. Önemli olan konuyu ya da temayı okuyucunun gözünde canlandırabilen, onu harekete dönüştürebilen bir şiir dilinin ortaya konulabilmesidir. İşte bu, şiir dilinin her alanı kapsayıcı ve her alana dönük özelliğinden kaynaklanmaktadır. 


Düşünce dil ile, dil içinde gerçekleşir. Çünkü dil, varolduğumuz yerdir. Yazının başlığında da belirttiğim gibi şiir dili, dil içinde bir dildir. Duyguyu ve sesi besleyen; bunları düşünce ve sezgiyle bir sese, bir dile dönüştüren dildir bu. Bir milletin gündelik hayatının dili ancak o dilin şairleri eliyle gerçek bir sanat dili haline getirilebilir. Yine şairlerdir ki, günlük dili hamur gibi yoğurup ona en yetkin şeklini, en gür sesini yeni atılımlarla yeni bir alana taşıyabilir. 
Şair, farklı bir yapıyı, bir kurguyu, özel bir duyarlılığı, bir duygu halini daha güzel ve etkili anlatabilmek için her düzeydeki dil ögelerine yeni anlam değerleri yükler. Yeni anlamlar ve değerler yan anlamlı ifadelerle ve kullanışlarla ancak bir dil içinde gerçekleşir. Ayrıca anlatımdaki çağrışım ve duygu değeriyle, okurun şiir metninde yeni ve farklı anlamlar dünyasına yolculuğa çıkması sağlanır. Bir şairin en iyi yolculuğu kendi dili içindeki yolculuktur. Alışılmamış bağdaştırmaların ya da imgelerin oluşumu da bu yolculukta neşvünema bulur. Dolayısıyla şiirdeki, ilk anlamı dışında kullanılan söz ve söz dağarını bu yolculuk belirler. Dil göstergeleri kavram olarak sınırlı ama insanların düşünce ve duyguları sınırsızdır. Bu sebeple ki şairler, şiirde bir kelimeyi temel anlamı dışında söz sanatlarının da devreye girmesiyle farklı anlamlara gelecek şekilde, bu yolculukta kullanırlar. Şiirin çağrışım değerleri bakımından zenginlik taşımasında söz sanatlarının katkısı inkar edilemez.


Aşağıdaki dizelerde geçen “sürmeli” kelimelerine dikkat eder misiniz? Farklı algılama ve zihniyete sahip şairler, günlük dil kaynağından hareketle şiir dili içerisinde bir insani durumu, bir insani duyuşu nasıl yorumlanabilir hale getirmişlerdir.



“Seher vakti çaldım yârin kapısını 

Dediler yârin kapıları sürmeli. 

Boş bulmadım otağını yapısını

Çıkageldi bir gözleri sürmeli.”


***


“Sen böyle yüreği çağıltılı eşik

Öteki şelâle 

Sürmeli oğul

Sürmeli uğultu... otuz kuş”



Şair kadar okurun da bu örnek dizelerdeki anlam farklılığını, imge değerini ve çağrışım gücünü kabul edebilecek bir yapıya, bunları görebilecek bir özelliğe, bu özelliği biçimlendirecek bir bakış açısına sahip olması gerekmektedir. Benim kasdetmek istediğim, seher vakti çalınan sürgülü yâr kapıları, tam gidecekken gözleri sürmelinin çıkagelmesi; şeylerin dünyasıyla başka bir dünya arasında duran eşiği, yüreğin çağıltılı sesini, bu sesle ötelere, başka mevsimlere, başka gönüllere geçişi hissedecek bir duyarlığa sahip bir okuyucu ya da varolma kaygısı güden bir “ben”. Şiir dili için kelimeleri seçmek yetmez, şiir seçkin okuyucu da ister. Çünkü şiir dili ve bu dilin oluşturduğu şiir, şairiyle başlayan okurla anlamını bulan bir dildir. 


Şiir dilinin aracı ses, imge ve yapıdır. Bu özellikler birer ayrı yazı konusu olacak kadar kapsamlıdır her zaman. Özellikle yeni şiirse söz konusu olan, şiirin diğer özelliklerine göre imge, ses ve yeni yapı/biçim denemeleri bu şiirin vazgeçilmezidir. Yeni bir dil olarak şiir dili modern şiir bağlamında, şairin biricik yetenek ve donanımıyla her şeyi ve her hâli anlama, yorumlama, duygu ve düşünce değeri katma ihtiyacından doğmuştur. Bu ihtiyaca göre şiir dili, metnin anlam ve yapı katmanı; duygu, düşünce, coşku, sezgi, tasarım vb özelliklerinin birlikteliğiyle oluşur. Bu birliktelik mecazlı anlatım, algılama ve çağrışımlardan kaynaklanan imgesel dil, anlam derinliği ve hayal zenginlikleriyle dikkat çeker. Şiir dilini oluşturan kelimeler, şiirin yapısı içerisinde imgelere evrilerek “imgeler anlamı, kelimeler imgeyi anlatır.”


Bir şiirde şair, belirli bir zihniyet, tema, duygu ve düşünce değerlerini okuyucuya dil aracılığıyla sunar. Bu dil işte bahsettiğimiz şiir dilidir.


Günümüz şiirinin dili zihinsellik ve duygusallık bağlamında hayatiyetini sürdürmektedir. Her iki anlayışta da yaşanılan gerçeklikle yeterli bağ kurulamayan örneklere rastlanabilir. Bunun sebebi, gerçekliği algılama, sindirme, işleme farklılığıdır. Bu farklılık, şairin içinden beslendiği coşkun bir yaratılışla, içinde mayalandığı; oradan varlığını seslendirdiği dil ile nesneleri adlandırmasına, yıkmasına, dönüştürmesine sebep olur. Okuyanı ve dinleyeni duygulandıran, heyecan uyandıran, sezgiye çağıran bir düzlemle karşılaştırır. Böylece şiir dilinin düzlemi bilinen gerçeklikte başka bir gerçeklik olarak karşımıza çıkar. Bir daha tekrarlarsak, günlük dilin kelimelerini kullanarak gündelik dile müdahele eden şair, Maurice Blanchot’ın dediği gibi: “Dil, dış dünyayı, gerçekliği yansıtmanın aracı değildir; aksine, dil edebiyatın nesnesi olarak gerçekliği yıkar.” Bu yıkma veya müdahele, konuşma dilinden hepten uzaklaşılarak, anlaşılmaz bir dil oluşturma değil, günlük dilin hareket noktamız olduğunu unutmadan, bu dilin incelik ve söyleyiş imkanlarının da kullanıldığı bir dildir. 
Türkçede yeni bir şiir dili, Türk şiiri geleneği özümlenerek, yaratıcılığa ve yeniliğe açık olan şairin kendi özgün dilini bulması ile oluşabilir. Şairin ruhsal gücü, şiirin de gücüdür. Bu güçle, dili bir şiir olarak gören şair için özgünleşen ve özgürleşen şiir dili, şiirin bir aracı değil şiirin kendisi olarak varlığını ortaya koyar şiirsel düzlemde. Sonuçta dilin, şiir diline nasıl dönüştüğünü Abdalın Son İlahisi'nden aldığım dizelerle bitireyim:

“Bozkır kiliminde kır-çiçek 

Bir çadır da ben kurayım 

Toprak olursam olayım 

Ölüm hangi ağacın küfü 

Güle ışkın veren tütsü, 

Olursam abdal, ben olayım 

Kırk hevesten bir nefes gibi.”