Menu
BİR BAŞKA SONBAHAR...
Deneme/İnceleme/Eleştiri • BİR BAŞKA SONBAHAR...

BİR BAŞKA SONBAHAR...

Ilık sessiz ve yeni sürülmüş bir tarla gibi buram buram toprak kokan bir sonbahar...

Tabiatın son demlerindeki sessizlik...

Bu koku ve sessizlik içinden “merhaba” demek için bir başkaa tabiat içinde yaşamak

mı gerek?

Yoksa bir delilik mi duygularımız ve duyuşlarımız...

Yavaş yavaş esen rüzgarın her dokunuşunda biraz daha sararan ve yorgun yorgun

dökülen yapraklar misali yaşayan sadece bizler miyiz yoksa...

Aynı anda hem ölme hem de dirilme hayali içinde, mazide yer alan fakat bir nefesi

hep umut olan, gelecek yolunda sıkışıp kalanlarla direniyoruz kedimize ve kendimiz

dışındaki her şeye, belki de.

Sararıp yere savrulmuş yapraklar ağaç diplerine toplanırken, bizler de aynı rüzgarı

mı bekliyoruz yeni bir yol hazırlığı için...

Uyanmak için uyumak, dirilmek için ölmek veya var olmak için yok olmak lazımsa,

evet! Her şey bu kadar ap-açıksa hangi hallerde bir sonbaharı karşılayıp bir

sonbaharı uğurluyoruz!

Aranan şey var olandır, lakin hatırada yerleşmediği için unutulan varlığın yokluğu

aşılması zor bir tesiri üretmez mi zihnimizde...

Silkelenmek! Tıpkı, sonbaharın ölmeye durmuş renk cümbüşü içinde mümkün

ancak; hep yeni bir renge tutunarak direne direne ölmek!

Ah! Bu telvin içinde yeniden ve yeniden hayata tutunma umudunda, hüzün hangi

renk tonuna daha uygun düşüyor?

Hangisinde gizli nimet-i kübra; solmada mı, sola sola olmada mı, yokluğa alışmada

mı?

Hüzün, hükmedilmiş bir mahkumiyetin mahcubiyeti... Neye uğradıklarını

bilmediklerin adlandırılamayan karamsarlığı sanki bu mahçubiyet...

Halbuki varlığı çepeçevre kuşatan, som bir acziyetin şişesinden yayılıyormuşçasına

yayılarak yokluğa kafa tutan muazzez bir sonbahar!

Tüm darlık ve kırgınlıkları kendilerinde toplarcasına kök tutan çiçekler misali,

ölümlerden kurtulma umutları...

Nerde Araf!?

Her memlekette farklı düzeylerde yaşayan bu kayboluşlar: Sonbahar!

Yaşama umuduna dair fısıltılar, hüzün iklimlerinde can olup, can bulmaya başlar!

Hayata tutunmak için savrulmak, tamamlanmak için eksilmek ve saadete erişmek

için girmek mi gerek hüzün iklimine?

Her sonun bir başlangıç, her başlangıcın bir son oluğunu tasvir etmez mi gerçekte

sonbahar!

Kimilerinin başlarken, kimilerinin sonlanırken kaybettiği bir uyanış...

Yarım kalmış hikayelere yeni eşik sunan hikayeler gibi...

Hayata ve ölüme birlikte birlikte mıhlanmışçasına, kayıtlanmış ya da bağlanmış...

Bu varlığın hakim hikayesi... Varlığından hüznün pay aldığı şey!

Bundandır ki, “Sana hüzün yakışır, sen hüzünde dur, biz de sende hüzünlenelim” der

gibi yaşar bu toprakta mevsimi herkes.


Alışa gelmiş bir döngüde başka bir döngüyü arzulamak, tabiatın tabiatına kafa

tutmak gibi gelir daralan tüm ruhlara.

Bir başka döngüde seni yaşamak dileğiyle ey sonbahar!

Diğer Yazıları