Menu
Akif Hasan Kaya’nın Öykü Evreninde Kısa Bir Yolculuk
Deneme/İnceleme/Eleştiri • Akif Hasan Kaya’nın Öykü Evreninde Kısa Bir Yolculuk

Akif Hasan Kaya’nın Öykü Evreninde Kısa Bir Yolculuk


Kurşun Kalem ve Hafızanın İzleri 

Akif Hasan Kaya’nın Islak Kibritler isimli yirmi bir kısa öyküden oluşan kitabında yer alan “Kurşun Kalem” öyküsü, yalnızca bir nesnenin ya da herhangi bir insanın hikayesi değil, aynı zamanda insan belleğinin, hatırlama biçimlerinin ve unutmaya direnişinin üzerine yazılmış derin bir anlatıdır. Kaya, basit bir kurşun kalemin üzerinden katman katman açılan bir öykü dünyası kurarken, okuru kendi hafızasının karanlık ve aydınlık köşelerine götürmeyi başarıyor. Kaya, diğer tüm öykülerinde bunu sıklıkla yapıyor ve öykücülük yazarın kalemiyle sıradanlıktan kurtuluyor. 


Kurşun kalem, bu öyküde sadece yazmanın değil, silmenin de sembolü olarak öne çıkıyor. Kaya, kalemin çizgi çizen ama gerektiğinde izi silen doğasını, insan ilişkilerindeki gelgitlerin bir metaforu haline getiriyor. Kurşun kalemin işlevi, öyküde hatıralar ile yüzleşmenin, yazılı olanın silinebilirliğinin, ancak izlerinin kalıcılığının simgesine dönüşüyor. Bu, bireyin geçmişle hesaplaşmasını, pişmanlıkları ve yeniden yazma çabasını temsil eden güçlü bir metaforik düzlem üzerine oturttuğu öykünün kahramanları bize acının hayatın bir parçası olduğunu yazarın usta kalemiyle anlatıyor.


Kaya’nın anlatımında benim zihnimde canlanan, geçmişin bir kurşun kalemle yazıldığı, ancak insan zihninin bir silgi gibi onu sürekli aşındırdığı. Öyküde, hatırlamak ile unutmak arasındaki çatışma yoğun bir şekilde hissediliyor. Kurşun kalem, hatırlamanın bir aracı olduğu kadar, aynı zamanda yüzleşmenin de nesnesi olarak gösteriliyor. Kaya, burada insanın anılar karşısındaki ikircikli duruşunu ustalıkla işliyor. Hatıraları muhafaza etmek isteyen bir taraf ve o anıların yükünden kurtulmaya çalışan diğer taraf.


Yazmak ve Silmek her zaman ve her dönemde insanın ikilemi olmuştur. 

Öyküde kurşun kalem, yazmanın gücünü ve aynı zamanda silmenin kırılganlığını taşıyor. Yazmak, kişinin hayata bir iz bırakma çabasıdır; silmek ise bu izlerin zamanla kaybolabileceğine dair zor bir kabulleniştir. Ancak Kaya, hiçbir şeyin tam anlamıyla silinmeyeceğini, her çizginin ardında mutlaka bir gölge bıraktığını/bırakacağını bize hatırlatıyor. -Biz öykülerle, unuttuklarımızı ya da unutmaya zorlandıklarımızı tekrar anımsıyoruz- Bu, okuyucuya geçmişin asla tam anlamıyla unutulamayacağını, sadece farklı bir şekil alarak zihnin bir köşesinde yaşamaya devam edeceğini düşündürüyor. 


Öyküde hissedilen yoğun duygusal atmosfer, yalnızca bireysel bir hikâye değil, kolektif bir hafıza arayışının da işareti aslında. Kaya, kurşun kalemin üzerinden insanın kırılganlığını, yeniden başlama çabasını ve her şeye rağmen umut arayışını anlatır. İnsan, bazen yeni bir sayfa açmak için önce yazdıklarını silmek zorunda kalır. Ancak Kaya, bu yeni sayfanın tamamen boş olmadığını, geçmişin izlerinin her zaman o sayfanın dokusunda gizlendiğini imler.


Kaya’nın Dilindeki Derinlik 

Kaya diğer tüm öykülerinde olduğu gibi bu öyküde de dili, ince ince tezhip gibi işlemiş; sabırla ve diğer tüm öykülerinde olduğu gibi engin birikimiyle.

Her kelime, bir başka anlam katmanı ekliyor, her cümle, okuyucuyu derin düşüncelere sevk ediyor. Öykünün akışı, sade bir nesnenin nasıl bir hayat metaforuna dönüşebileceğini gösterirken, Kaya’nın anlatımındaki çarpıcılık, okurun öyküyle arasındaki duygusal bağı da güçlendiriyor. 


Kaya'nın Öyküsü ve Kalemden Kağıda Dökülen İnsanlık Halimiz 

“Kurşun Kalem” öyküsü, Kaya’nın insanın içsel çatışmalarını, hafıza ile unutma arasındaki gerilimi ve yazma eyleminin hayatımızdaki derin anlamını keşfettiği bir anlatıdır. Bu öykü, basit bir nesnenin, bir kurşun kalemin, aslında insanın en derin karmaşalarını, umutlarını ve pişmanlıklarını yansıtan bir ayna olabileceğini göstermektedir. Kaya’nın kaleminden dökülen bu hikaye, okuyucuyu hem kendi geçmişiyle hem de insanlık halinin genel geçer gerçeklikleriyle yüzleşmeye davet ediyor. 


Akif Hasan Kaya’nın öyküsü, sade görünen ama derin anlamlarla dolu anlatımıyla modern Türk öykücülüğünde önemli bir yer edinirken, okurda da iz bırakan, düşündüren ve hissettiren güçlü bir etki yaratıyor.

Süreyya

1979 Van doğumluyum. Ankara'da büyüdüm ve 13 senedir Eskişehir'de yaşıyorum. Yaklaşık beş yıldır farklı yayınevlerinde ve bağımsız olarak kitap editörlüğü yapmaktayım. Şiirlerim ve yazılarım çeşitli dergilerde yayımlandı. Günaydın Gazetesi Adana’da köşe yazarlığı yapıyorum. Halen Anadolu Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünde hazırlık sınıfı öğrencisiyim.

Daha fazla görüntüle